Dünya askeri, siyasi, maddi, insani büyük bir buhran içinde…

Eskiden dünyanın belli başlı dondurulmuş sorunları ve sorunlu bölgeleri vardı.
Oralarda zaman zaman çatışmaya ve savaşa varan alevlenme yaşanırdı.
Ama pek uzun sürmez; görünürdeki büyük abi Amerika veya NATO veya Güç ve Akıl Sahiplerinin en küresel kurumu olan BM devreye girer sükuneti sağlardı.
Ama sorunu kökten hiç çözmezdi.
Çünkü yarın-birgün yine lazım olabilirdi…
Mesela Türkiye-Yunanistan arasında Kıbrıs ve Ege denizi Kıta Sahanlığı Sorunu,
Mesela; Çin-Tayvan arasındaki aidiyet/mülkiyet sorunu,
Mesela; Pakistan-Hindistan arasındaki Keşmir Sorunu,
Mesela; Azerbaycan-Ermenistan arasındaki Karabağ Sorunu,
Ve Ortadoğu’dan neredeyse tüm dünyayı etkileyebilen İsrail-Filistin Sorunu…
Ama artık yeni bir süreç var:
Dünya büyük bir askeri/siyasi/ekonomik buhran yaşıyor.
Dünyanın dört bir yanından sürekli çatışma/ihlal/kargaşa ve bombalama haberleri geliyor.
Öyle bir hale geldik ki;
Ertesi gün, hangi yeni ve sürpriz habere uyanacağız diye adeta şaşkınlık içindeyiz.

Böyleyken;
Bazı okurlarım/dostlarım/kardeşlerim haliyle ve biraz da ironin şekilde şöyle diyor:
“Abi,
Neredeyse son 8-10 yıldır,
Sürekli Yeni Dünya Düzeni’ni yazdın durdun.
Islarla vurguladığın Güç ve Akıl sahiplerinin bir acelesi mi var da; Trump gibi birini ABD’nin başına geçirip; tüm dünyayı anormal sürprizlere açık hale getirdiler?”

Buradan cevap veriyorum:
Arkadaşlar!

Güç ve Akıl Sahiplerinin, Yeni Dünya Düzeni planında aceleleri yoktu ama 20 yılcık bir gecikmişliği oldu.
Nasıl mı?
Aslında önceden hazırlanıp yazılan Yeni Dünya Düzeni Kılavuz Kitabında belirtilen hususların sahaya sürülmesi 2000’li yıllarla başlayacaktı.
Ama gerek efendilerin kendi aralarındaki bazı ihtilaflar/fikir birliği oluşmaması ve gerekse de sürecin tam olgunlaşması için bekleme gereği hissedilmesi; olacakları 20 yıl öteledi.
Adeta plan olgunlaşsın, dünya hazırlansın, herkes yeni düzeni kanıksasın diye 20 yıl beklendi desek afaki olmaz.
Şimdiyse;
Sıkıştırılmış/Hızlandırılmış program evresi başladığı aşikar…
—Bir türlü bitmeyen Rusya-Ukrayna Savaşı,
—Bir türlü başlamayan Çin-Tayvan Savaşı,
—Pakistan-Hindistan arasında patlak veren kriz,
—Ortadoğu coğrafyasında yaşananlar ve özellikle Suriye sahasında ortaya çıkan gelişmeler,
—İsrail’in, tarihinde hiç olmadığı kadar saldırgan ve soykırımsal bir politika izlemesi. Önce İran’ı ve Lübnan’ı şimdilerde ise Katar’ı/Yemen’i ve canı sıkıldıkça Suriye’yi vurması… Bu esnada Gazze’i silip süpürmeye devam etmesi,
—Trump-Putin arasında yaşanan atışmalar ve bir anda dost olabilmeleri,
Avrupa’nın yaşadığı kaos/korku ve panik hali,
Daha neler neler…
2025’e girerken bir yazımda demiştim ki:
“2030’a kadar beklenmedik şeyler yaşanacak. Trump gibi birisi boşuna başkan yapılmadı.
Sıkıştırılmış program için en uygun adamdı.
Çünkü agresif bir kişiliğe ihtiyaç vardı.
Ki, şangur-şungur ve kuralları altüst edecek şekilde bir politika izlenebilsin.
Ama emin olunsun ki;
Trump’lı geçecek ve olağandışılığın zirvesi denecek anormallikler daha bir fragman.
Allah ömür verirse,
Hele bir 2030’u görelim; işte o zaman krizlerden kriz beğenin!


Bugünlerin görünen kısmıyla konuşulanlar şunlar:
—İsrail katletmeye devam ediyormuş/Sadece Gazze değil tüm bölgeye saldırmayı planlıyormuş,
—Tayvan’da/Endonezya’da halk sokaklara dökülmüş; isyandaymış,
—Fransa bile karışmış; acaba diğer Avrupa ülkelerine bulaşır mıymış,
—Rus SİHA’ları Polonya’yı vurmuş,
—Ruslar Kiev’de Parlamento Sarayını bombalamış…
Mış mış mış…
Emin olun bunlar insanlığı meşgul etmek için verilen oyuncak olaylar…
Bahsettiğim müthiş yeni dünya düzeni sürecinin yanında bunlar da ne ki?
Dar düşünceler, dar görüşler…
Felaket tellalı deseniz de; söylemek zorundayım ki:
Tüm bu olanlar 2030 ile başlayacak süreçte olacakların yanında gerçekten fragman ve gerçekten pek de önem arz etmeyecek olaylardır.

Arkadaşlar!
Bir düşünün:

Bir anda Fransa veya Almanya veya İtalya’nı bombalandığını,
Bir anda İsrail’in Mısır’a veya Türkiye’ye yahut da Arabistan’a saldırdığını,
Rusya’nın Avrupa’yı gözüne kestirip harekete geçtiğini,
Çin’in/ABD’nin/Rusya’nın merkez noktalarında bombaların patladığını…
Yahut da,
Dünyanın hammadde üretim merkezi olan Çin’de elektrik santrallerinin bir anda dijital bir arızaya maruz kaldığını,
Amerika’da birkaç parçaya bölündüğünü veya birkaç eyaletin federal hükümete başkaldırdığını,
Rus halkının sefalete düşüp Putin’e isyan ettiğini,
Gıda tedarik zincirinin koptuğunu ve insanların açlık/soğuk ve barınma ile sınandığını,
Hatta ve hatta,
Küresel çapta internetin çöktüğünü/bankacılık sisteminin altüst olduğunu/mevduat sahiplerinin kayıtlarının bir anda sıfırlandığını/zenginlerin bir anda fakire dönüştüğünü bir düşünsenize…
Düşünemiyorsunuz değil mi?
Ama düşünmek dehşete düşürse bile; bence düşünün…
Çünkü söylediklerim bir distopya romanından alıntı değil; maalesef 2030’la birlikte yaşanması kuvvetle muhtemel olaylar…
Bir tuşla; dünya tuş olup körleşecek,
Birileri neyi göstermek isterse o görünecek,
Neyi yoklaştırmak isterse ondan mahrum olunacak…
Yok demokrasiymiş/insan haklarıymış/devletler hukuku imiş; geçin bunları geçin!
2024-25’le başlayan küresel yeni dünya süreci 2030’a gelindiğinde; kendine has yeni/yepyeni değer kodları üretecek.
Eski değer yargılarını bizlere çöpe attırıp; yeni ve kabul edilemez dediğimiz pek çok şeyi kanıksatarak ve hatta kanırtarak hazmettirecekler.

Bu süreç;
2030-2050 arasını kapsayan bir evredir ama ilk beş yılı öyle zorlayacak ki; bütün dünya için adeta cehennemin kapıları açılacak.
Ülkelerin milli sınırları/haritalar/yeraltı-yerüstü kaynakları/sınırları aşan sular/denizler…
Birilerinin uygun gördüğü şekilde ve sil baştan dizayn edilecek.
Sadece bu kadar da değil;
Kimi ülke insanlarının hiçbir önemi kalmayacak, kimi ülke insanları daha üstün hale gelecek.
Hatta aynı ülke içinde bile gerekli/önemli insanlar grubu oluşacak; geri kalanlar yük görülecek.
Yapay zekanın insandan, değerli bir toprak elementinin bir ülkeden daha değerli görüldüğü durumlar yaşanacak…
Nesil farkları ve kuşaklararası çatışmalar öyle bir hale gelecek ki;
Dede ile torun aynı dili konuşamayacak/birbirini anlayamayacak!
Aile bireyleri bile birbirine yabancılaşacak; robotize refleksler öne çıkacak…
Doğrusu düşünürken ve sizlerle paylaşırken bile ürküyorum ve tüylerim ürperiyor.
Ama maalesef gidişatın rengi ve yönü böyle…
Neyse susayım en iyisi. Daha fazla moral bozmak istemiyorum.
Gerçi  8-10 sene önce de bugünlere dair düşünce/duyum ve öngörülerimi paylaşırken yine birileri hikaye anlattığımı/ütopya içinde olduğumu düşünüyordu ama görüyorsunuz ki realite nereden nereye geldi ve daha nerelere nerelere gidecek…

Açıkçası,
Düşünüp paylaştığım tüm bu şeylerden ben de çok rahatsızım.
Bazen keşke diyorum,
Keşke bu internet denen meret bir anda yok olsa,
Sosyal medyaymış/dijital alemmiş/yapay zeka filanmış; bir anda silinse de; insan olgusu en yalın haliyle kendi kendiyle kalsa…
Çünkü değer yargısı/insani olgular/insanın insana duygusu gibi her şeyi yok eden bu dijital dünya ve onun ürünleri, bizi biz olmaktan çıkarttı/insanlığımızı unutturdu.
Duygusuz/saygısız/azgın/her şeyi tüketen ve mekanize hale gelmiş insanımsı bir şeye/varlıklara dönüştük, dönüşüyoruz.
İnanın, bundan nefret ediyorum.
Kendimi de hariç tutmaksızın; dijital dünyanın ürün ve kolaycılığına teslim olmanın dayanılmaz cazibesine kapılmış olmaktan nefret ediyorum.
Teknolojik nimetlerle mücehhez oldukça insanlıktan uzaklaşıyoruz ama farkında bile değiliz.

Arkadaş!
Birkaç dostla/birkaç kişiyle otururken; gözler eldeki telefonda sessiz sohbet istemiyorum ben.
Yanımdakilerin gözlerine bakarak sesli konuşmak istiyorum. Seslenerek günaydın demek, doğrudan nasılsın diye sorulmasını istiyorum.
Ne günlere kaldık arkadaş!
İnsani aktivitesi kalmamış insanlara dönüştük.
Robot filan yapılmasına hiç gerek kalmadı bence; her birimiz, birer insan robotlar halindeyiz maşallah!
Daha ne olsun ki!
İtiraf ediyorum ki benim tek yapabildiğim Allah’tan umut kesilmez inancıma sarılarak; sadece Allah bizi ıslah etsin demek oluyor!

 

 

Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah'a emanet olun sevgili okurlar.

OGÜNhaber