Güç savaşı mı, akıl savaşı mı?

7 Ekim 2023’te/ Hamas’ın İsrail’e saldırısında İsrail’in İran Seferi başlamıştı ve ben “Eyvah, eyvah!” demiş; Ortadoğu’da cehennemin kapılarının açıldığını söylemiştim. Çünkü mıntıka temizliği ile başlayan bu sürecin çok kısa sürede İran’a gelip dayanacağını öngörmüştüm.
Ki öyle de oldu.

Gazze’nin yerle bir edilmesi/başta Güney Lübnan olmak üzere bölgedeki Hizbullah ve türevlerinin komuta kademesinin yok edilerek etkisizleştirilmesi/Suriye’de 13 gün kadar şaka gibi bir sürede Esat Rejiminin devrilmesi ve İsrail’in Kuzey Suriye/ Kuzey Irak üzerinden İran sınırına dayanması bir mıntıka temizliğinin tamamlanmasıydı.

En nihayetinde mıntıka temizliği bitti ve zurnanın zırt dediği yere gelindi ve arkasından da İran vurulmaya başlandı.
İşte bu sebepten 7 Ekim Hamas saldırısı için İsrail’in 11 Eylül’ü demiştim.

Artık Ortadoğu’da cinnet sahnesi kurulmuş oldu.
Perdeler aralandı, saflar netleşti, oyuncular sahnedeki yerini aldı.
Ama unutulmamalı ki bu oyun ne sahnedeki aktörlerle sınırlı ne de görünenlerle anlaşılabilir.

Görünürde bir yanda İsrail… Diğer yanda İran…
İkisi de doğrudan karşı karşıya geliyor.
Füzeler konuşuyor, savunma sistemleri devreye giriyor, kamuoyları savaş psikolojisine sokuluyor.

Ama asıl savaş nerede?
Sınırların ötesinde…
Ve satır aralarında...

Saldırılar mı, Senaryolar mı?

İsrail’in İran’a saldırısı, İran’ın buna misillemesi ilk bakışta “karşılıklı askeri hamleler” gibi okunabilir. Ama mesele bundan ibaret değil. Çünkü bu coğrafyada hiçbir şey sadece görüldüğü gibi değildir.

Soruyorum:
İsrail, İran’ı hedef alırken sadece kendi güvenliğini mi gözetiyor?
Yoksa arkasında duran küresel aklın yönlendirmesiyle mi hareket ediyor?

İran karşılık verirken yalnız mı hareket ediyor?
Yoksa bu çatışma, Şanghay-Pekin hattına da bir mesaj mıdır?

Arkadaşlar!

Ne İsrail ne İran; oyunu yazan da sahneyi kuran da ve gerçek savaş oyununu başlatan da güç ve akıl sahipleri/küresel efendilerdir. Öncelikle bu tespitimizi bir kenara koyalım.

Unutmayalım: Ortadoğu’da atılan her füze, aynı zamanda dünya düzenine yazılmış bir cümledir.

Asıl Masada Kimler Var?

Evet, saldıran İsrail, karşılık veren İran…
Ama perde arkasında ABD, Rusya, Çin, AB, İngiltere ve hatta küresel sermaye bloku...
Masada bu ülkeler görünse de aslında masayı kuran Güç/Akıl/ Para ve silaha sahip olanlardır.
Bu bahsettiğim ülkelerin her biri bu gerilimin nereye evrileceğini hesaplarken güç ve akıl sahipleri çoktan bir sonraki evreye geçti bile.
Çünkü her kriz; aynı zamanda yeni pazarlıkların, yeni haritaların ve yeni çıkar düzeneklerinin habercisidir.

Bugün İran-İsrail gerilimi üzerinden;
- Enerji hatları yeniden masaya yatırılıyor,
- Silah ve savunma teknolojisi piyasası hareketlendiriliyor,
-Ülkelerin yer altı kaynakları yer değiştiriyor.
-Haritalar önemini yitiriyor ve sınırlar ortadan kalkıyor.
- Bölgedeki vekil güçler üzerinden yeni denklemler kuruluyor.
-Ve en önemlisi stratejik öneme sahip devletler devletçiklere bölünüyor.

Türkiye Bu Tabloya Nereden Bakmalı?

Tam da burada devreye Devlet Aklı girmeli…

Tıpkı 2.Dünya Savaşında olduğu gibi Türk devlet diplomasisi akılcı ve soğukkanlı politikalarla öncelikle ateşin kendisine sıçramasını engelleyip sonra da bölgesel yangının söndürülmesine katkı sağlamalıdır. Çünkü Türkiye sadece bir coğrafya değil bölgesel bir denge unsurudur. Bu rol, Türkiye’ye kaderin ve tarihin mirasıdır.

Türkiye bu kaotik oyunun içinde taraf değil, hakem olmalı.
Ne duygusal çıkışlara kapılmalı, ne de büyük güçlerin oyununa gelmeli.

Çünkü Türkiye; sadece bir coğrafya değil tarihsel ve bölgesel özelliği gereği belirleyici bi konumdadır.
Ve bu miras, kriz anlarında serinkanlı aklı ve stratejik ferasetiyle hareket etmeyi gerektirir.

O halde Türkiye;
- Diplomasiyi öne çıkarmalı,
- Bölgesel barışı öncelemeli,
- Krizi fırsata çevirirken hasarın minimalizasyonu ve milletin menfaatini merkezde tutmalıdır.


Son Söz:


Genelde “Güç değil, Akıl kazanır.” derler ama günümüzde güç ve akıl bir arada olmazsa ne güçlü ne de akıllı kazanır.

Bu çağda sadece kas gücü yetmez/sadece akıllı olmak da yetmez.
Tankla, topla, füze ile netice alınmaz/sadece plan yapmak ya da senaryo yazmakla da sonuç alınmaz.
Kazanan; stratejiyi doğru kuran, zamanı iyi okuyan hem gücü elinde tutup hem de aklını güçlü kılan olur.

Yeniden güncel olana gelirsek:

Aldığım duyumlar/okumalarım/ gözlemlerim çerçevesinde diyebilirim ki bu hengamede zarar gören sadece İran olmayacak aynı zamanda İsrail’e de evin şımarık oğluna ders verilircesine ciddi anlamda had bildirilecek.

Başka bir deyişle hasımların husumeti ortadan kaldırılırken İsrail gibi mirasyedi haylazların da sonsuz krediye sahip olmadığı dünyaya ve İsrail’e gösterilecek.

Artık yaşadığımız süreç demokrasi/diplomasi/uluslararası hukuk gibi en çok söylenen ama aynı zamanda da en çok ihlal edilen beylik sözlerin nezaketen bile umursanma gereği hissedilmediği bir süreçteyiz.

Bu süreç, vahşi ve yeni nesil emperyalizmin sahne aldığı, dijital belirleyiciliklerin savaş kazandığı ve kisvesiz-maskesiz uluslarası çökme hukukunun cari olduğu bir süreçtir.

Son yedi sekiz senedir her yeni yıl bir öncekini aratacak dediğimde siz okuyucularımın felaket tellallığı yaptığımı düşündüğünü hep hissettim ama görüyorsunuz ki maalesef söylediklerim gerçekleşiyor. Keşke yanılsaydım…
Ama üzgünüm ki takriben 2030 yılına kadar dünyada hiç kimseye huzur yok.

Son olarak:

Bugün dünyada yeni bir düzen kuruluyor.
Ve bu düzenin inşasında söz sahibi olmak istiyorsak;
Sadece güçlü değil, akıllı ve adaletli de olmak zorundayız.

Çünkü gelecek; aklıyla güce hükmedebilenlerin ve aklı ve gücü birlikte kullanabilenlerin olacaktır.

 

Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah'a emanet olun sevgili okurlar.

OGÜNhaber