Soruşturma… Gözaltı ve tutuklama…
Otomatiğe bağlanmış gibi…
Neredeyse,
Gözaltı yapılmayan bir haftasonu olursa… Artık şaşıracağız.
Neredeyse,
Etkili bir muhalif gazeteci,
CHP’li bir belediye başkanı,
Veya ses getiren muhalif bir siyasetçi… Eğer ki yargı radarına girmiyorsa… “Bu kişide kesin bir anormallik veya bir dalavere var” diye şüphe edeceğiz…
Daha garibi…
Tüm bunlar olurken…
İktidar cenahının… Yargıya atfen sürekli bir “bağımsızlık” vurgusu…
Fiks cümle:
“Soruşturmalar bağımsız yargımız tarafından yürütülmektedir…”
Evrensel hukukta da,
Anayasamızda da,
Ve diğer hukuk normlarında da… Yargı, zaten “bağımsız ve tarafsızdır”…
Buna rağmen,
Neden ısrarla “bağımsız yargı” deme ihtiyacı hissedilir ki?
Kişi, en inanmadığı konu veya eylemi en inanılır kılmak için en çok ve ısrarla vurgularmış.
Acaba iktidar cenahı da bu psikolojide mi?
Yakında,
“Bağımsız” demekle yetinmeyip… “Vallahi-Billahi bağımsız” demeye başlanırsa; şaşırmayalım…
Perşembenin gelişi çarşambadan bellidir sözünden hareketle…
Önümüzdeki 6-7 ay… Öyle çok şeye gebe ki…
Hukuksuzluğun Sıradanlaşması…
“Bağımsızlık” vurgusuna bile gerek duyulmadan artarak devam edecek gibi…
Öyle ki,
Siyasi konularda,
Bir mahkeme; hukukî ve adil bir karar aldığında… Şaşıracak ve hatta “bu kararı alanlar yürek mi yutmuş yahu” diye hayret edeceğimiz günler çok yakın…
CHP olmak üzere… İktidar karşıtlarının realitesi nedir?
Ayakta ve hayatta kalabilmek…
Bunun için de;
Sadece sokak ve ahali desteği yetmeyecek. Aynı zamanda derinden ve behemehâl… Siyasi bir diplomasi başlatılmalı.
Hem MHP ile… Hem DEM Partiyle… Hem kimi devlet organlarıyla… Hem de diğer muhalif bileşenlerle…
Özellikle… Terörsüz Türkiye Süreci çerçevesinde… İktidarın, sürece olan samimiyetsizliğini öne çıkartarak… MHP ve DEM Parti ile asgari müşterek oluşturucu stratejik görüşmeler yapılması şarttır.
Siyaset ihtimaller sanatıdır.
Hele de,
Böylesi anomalik süreçlerde… Süregelen tüm siyasi teamüller gözardı edilirken… Ve bu denli orantısız bir güç kullanımı sahnelenirken, sadece “Halk Siyaseti” yetmez… “İlm-i siyaset/İnce siyaset” elzemdir.
Aslında,
CHP başta olmak üzere muhalefetin en zorda göründüğü bu siyasi kompozisyon… İktidarın en zayıf muhalefetin en güçlü olduğu bir süreçtir.
Amerikalıların bir sözü var:
“Böylesi bir kriz heba edilemez…”
Buradan hareketle,
Eğer ki, CHP akıllı ve akılcı siyaseti önceler, soğukkanlı davranır ve stratejiyi iyi kurarsa… İktidarın siyaset mühendisliğini tersine çevirebilir.
Durum… Ortam… Realite buna oldukça müsait…
İktidar cenahından durum nedir?
Öncelikle bir tespit yapalım:
İktidarın pozisyonu şu:
“Ya devlet başa ya kuzgun leşe! Gitmem!”
Ve kendince bunun gereğini… Malum operasyonları yapıyor.
Bundan beklenti?
Siyasi fayda…
Nedir bu?
Tahayyül, tasavvur ve idealize ettiği hegemonik/otoriter yapıyı oluşturmak.
Ama,
Bu konuda… İktidarın fayda-maliyet analizini doğru yapabildiğini pek düşünmüyorum.
Çünkü;
Bu kadar dezavantajlı bir durumdayken… Otoriterizm hedefli bu denli radikal bir süreci başlatması… Doğrusu bana çok makul gelmiyor.
Neden?
Ahalinin hayatının olağan akışını doğrudan etkileyen güncel ve yakıcı problemler artarak devam ediyor ve ufukta çözüm ümidi bile oluşturulamıyor.
Ama daha önemlisi… İktidar cenahı, devrimsel ve oligarşik hafıza ve kadroya sahip değil.
Her ne kadar… İktidar yanlısı bazı yazar ve yorumcular… İktidarın kendi kadro ve elitini ürettiğini söylese de; ben aynı kanaatte değilim.
Ortada Rantist elitizm ve Nimetci kadrolaşmadan başka bir şey yok.
Hep iddia edilen ve köpürtülen inanmışlık… Bence sıfır.
Varlığı iddia edilen AKP elitizminin medya kolu… Siyasi tetikçiliği öyle abartacak ki;
Yakın gelecekte… Maşeri vicdanı daha daha incitecek iktidar pratiklerine… Aleni destek vermeyen Ak Parti kadrolarını bile… ötekileştirici bir baskıya maruz bırakmaktan imtina etmeyecekler.
Bu ne demektir?
“Ya bendensin ya değilsin!” mantalitesi ve “bila kayd-u şart teslimiyet” isteğidir.
Tüm bunların sonucu… Rüzgarın tersine dönmesi değil; dönme ihtimali bile belirdiğinde… Siyasal tetikçi işgüzarlığında olan pek çok iktidar savunucusunun susmaya ve hatta “ben demiştim ama dinletemedim” noktasında bir konumlanmaya gireceği mukadderdir.
Özetle;
İktidar cenahının en büyük handikapı… Fayda-maliyet analizini doğru yapamadığı… Ama buna rağmen “en iyi savunma saldırıdır” mantığıyla hareket ettiği… Derin bir otokratik romantizm içinde “sonunu düşünen kahraman olamaz” şeklinde özetlenecek Polat Alemdarcı bir sürrealizme teslim olduğudur.