1993'ün karanlık yılı: Madımak, Başbağlar ve bitmeyen sorular

Türkiye’nin yakın tarihi, sancılarla dolu bir tarih… Ancak bazı yıllar vardır ki diğerlerinden daha çok göze çarpar. 1993 yılı işte böyle bir yıldır. Aradan geçen otuz yılı aşkın zamana rağmen hâlâ üzeri tam anlamıyla aydınlatılamamış olayların, faili meçhullerin ve toplumsal travmaların yaşandığı bu yıl, toplumsal hafızamızda kara bir perde olarak duruyor.

O yıl sadece Sivas’ta, Erzincan’da değil; Ankara’dan Diyarbakır’a, İstanbul’dan Bingöl’e kadar Türkiye’nin dört bir yanında farklı olaylar yaşandı. Devletin zirvesinde ve siyaset dünyasında kritik isimler hayatlarını kaybetti. Peş peşe gelen ölümler, saldırılar ve provokasyonlar; 1993’ün sıradan bir takvim yılı olmadığını açıkça ortaya koydu.

---

Madımak Faciası: Alevlenen Provokasyon

Her yıl Sivas’ın Yıldızeli ilçesi Banaz köyünde sınırlı katılımla yapılan Pir Sultan Abdal etkinliklerinin, 1993 yılında ilk kez şehir merkezine taşınması dikkat çekiciydi. Halkın inanç hassasiyetleri biliniyorken, Salman Rüşdi’nin tartışmalı kitabını Türkçeye çeviren Aziz Nesin’in davet edilmesi, zaten gergin olan ortamı iyice kızıştırdı.

Cuma namazı esnasında Şifaiye Medresesi önünde yapılan kışkırtıcı hareketler, ardından Aziz Nesin’in söylemleri, şehirde büyük bir huzursuzluk yarattı. Kalabalıklar toplandı, öfke büyüdü, ancak en dikkat çekici nokta devletin pasifliği oldu. Güvenlik güçleri yetersiz kaldı, valilikten beklenen yatıştırıcı adımlar atılmadı.

Sonuç: Madımak Oteli ateşe verildi, onlarca İnsan kaybedildi. Bu olay, Türkiye’de derin bir fay hattını harekete geçirdi ve hâlâ kapanmamış bir yara olarak hafızalarda yerini koruyor.

---

Başbağlar Katliamı: Üç Gün Sonra Gelen Acı

Madımak’ın üzerinden yalnızca üç gün geçmişti ki Erzincan’ın Başbağlar köyünde 33 masum vatandaş katledildi. Kadın, çocuk, yaşlı demeden insanlar kurşuna dizildi, evler ateşe verildi, köy harabeye döndü.

İki olay arasındaki yakın zaman dilimi, toplumda ciddi şüpheler doğurdu. Birileri, Türkiye’yi derin bir çatışmanın içine çekmeye çalışıyor muydu? Aynı yılın içinde bu kadar tesadüf nasıl bir araya gelebilirdi?

---

1993’ün Şüpheli Ölümleri

1993’te sadece Madımak ve Başbağlar yaşanmadı. O yıl Türkiye, ardı ardına kritik isimleri kaybetti:

  • 24 Ocak 1993 – Uğur Mumcu, arabasına yerleştirilen bombayla katledildi. Araştırmalarıyla terör örgütleri ve karanlık ilişkiler üzerine yoğunlaşan Mumcu’nun ölümü hâlâ tartışmalı.
  • 5 Şubat 1993 – Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Eşref Bitlis, uçağının düşmesi sonucu hayatını kaybetti. Kazayla mı öldü, sabotaj mıydı? Bugün bile sorular cevapsız.
  • 17 Nisan 1993 – Cumhurbaşkanı Turgut Özal, ani ölümüyle Türkiye’yi yasa boğdu. Ölüm sebebi resmî kayıtlarda kalp krizi olarak geçse de zehirlenme ihtimali yıllarca tartışıldı.
  • 24 Mayıs 1993 – Bingöl-Elazığ karayolunda 33 asker pusuya düşürülerek şehit edildi. PKK’nın saldırısı olarak kayıtlara geçen bu olay, barış sürecinin sabote edilmesi olarak yorumlandı.
  • 2 Temmuz 1993 – Sivas Madımak faciası.
  • 5 Temmuz 1993 – Erzincan Başbağlar katliamı.

Tüm bu gelişmelerin aynı yıl içerisinde ve böylesine peş peşe yaşanması, 1993’ün “tesadüflerle” açıklanamayacak kadar karanlık bir yıl olduğuna işaret ediyor.

---

Sorular Bitmiyor

  • Neden Madımak öncesi gerekli güvenlik önlemleri alınmadı?
  • Başbağlar katliamının failleri neden adalet önünde hesap vermedi?
  • Uğur Mumcu’nun, Eşref Bitlis’in, Turgut Özal’ın ölümleri neden hâlâ aydınlatılamadı?
  • 33 askerin şehit edilmesi, barış ihtimalinin sabote edilmesi için mi planlandı?
  • Bütün bu olaylar, Türkiye’nin istikrarsızlığa sürüklenmesi için dış güçlerin ve içerideki iş birlikçilerin ortak planı mıydı?

    Sorular çok, ama verilen cevaplar hâlâ yetersiz. İşte bu yüzden 1993 yılı, Türkiye’nin hâlâ hesabını veremediği bir dönemeç olarak önümüzde duruyor.

---

Ortak Hafıza ve Gelecek İçin Dersler

1993’ü anlamak demek, sadece acıları hatırlamak demek değildir. Asıl mesele, bu olayların arka planını çözmek, kimlerin hangi amaçlarla Türkiye’yi kaosa sürüklemek istediğini görmek ve bu tuzakların bir daha kurulmasına izin vermemektir.

Bu nedenle geçmişi konuşmak, hesap sormak ve sorgulamak; sadece geçmişin değil, geleceğin de bir meselesidir.

Türkiye farklı inançların, kültürlerin ve düşüncelerin bir arada yaşadığı büyük bir ülkedir. Bu zenginliği parçalamak isteyenler, kardeşi kardeşe düşürmek için her dönemde oyunlar kurmuşlardır. 1993 yılı bu oyunların en ağır örneklerinden biridir.

Bugün bize düşen görev, bu olayları unutmamak, unutturmamak ve ortak bir hafıza oluşturmaktır. Ancak ortak hafıza sayesinde, toplum olarak acılarımızı paylaşabilir ve barışı inşa edebiliriz.

Barış, geçmişi inkâr etmekle değil; geçmişin karanlık sayfalarını dürüstçe okuyup ders çıkarmakla mümkündür. Madımak da, Başbağlar da, 1993’ün diğer karanlık olayları da ancak bu anlayışla geleceğe ışık tutabilir.



Son Söz:

1993 yılı, bize tek bir gerçeği gösterdi: Geçmişi anlamadan, geleceği koruyamayız. Eğer bu olayların üzerini örtmeye devam edersek, benzer acıların tekrar yaşanması kaçınılmaz olur. Türkiye, ortak hafızasını oluşturarak ve barış için geçmişi doğru okuyarak ancak bu karanlık defteri kapatabilir.

OGÜNhaber