Geçtiğimiz günlerde Merkez Bankası’nın sözde “faiz indirimi” kararı kamuoyuna yansıdı. Sadece 0,25 puanlık bir indirimle vatandaşın nefes alabileceği algısı yaratılmaya çalışılıyor. Oysa ki bu göstermelik indirimin ne dar gelirliye ne de kredi kartı borcunu ödeyemeyen milyonlara bir faydası yok. Faiz oranlarının bu denli yüksek seyrettiği bir düzende, yapılan bu cüzi indirimler halkı avutma politikalarından öteye geçemiyor.
Bugün ülkemizde faiz, vatandaşın belini büken en büyük ekonomik kamburdur. Özellikle dar gelirli vatandaşlarımız, kredi kartı borçları, bireysel krediler ve tüketici finansmanları üzerinden adeta bir borç batağına sürüklenmiştir. Faiz, sadece ekonomiyi değil; toplumun moralini, geleceğe dair umutlarını da sömüren yapısal bir sorundur.
Faiz, bir ülkenin ekonomik bağımsızlığını kemiren, üretimi baltalayan, tüketimi körükleyen bir mekanizmadır. Bugün geldiğimiz noktada, kazanan yalnızca faiz lobisi; kaybeden ise alın teriyle geçinen, emeğiyle ayakta durmaya çalışan garip gurabadır. Faizden nemalanan küçük bir azınlık servetine servet katarken, geniş halk kitleleri borç yükü altında ezilmektedir.
Ekonomimiz, üretimden uzaklaşıp faize endeksli bir yapıya sürüklenmiştir. Sanayi üretimi durma noktasına gelmiş, çiftçi tarladan, esnaf tezgâhtan uzaklaşmıştır. Yatırımcı üretim tesisleri kurmak yerine, birikimini faize yatırmayı daha kârlı bulur hale gelmiştir. Bu anlayışla ne kalkınma olur ne istihdam artar ne de toplumsal refah sağlanabilir.
Bugün en büyük kazanç faizde görülmektedir. Parası olan bankaya yatırıyor, faizle geçiniyor. Oysa ekonomiler yatırım, üretim, istihdam ve ihracat döngüsüyle ayakta kalır. Faizle zenginleşmeye çalışan bir toplumun geleceği olmaz. Faiz, kolay kazancın ancak sürdürülemez bedelidir.
Bu nedenle faizle mücadele, kişisel tercihlerle değil, devlet politikalarıyla yürütülmesi gereken bir milli meseledir. Faiz, sadece ekonomik değil; sosyal ve kültürel yıkımlara da yol açar. Bu yüzden ekonomi yönetimi, üretimi ve sanayileşmeyi öncelemeli, tasarrufları yatırıma yönlendirmeli ve en önemlisi, faizle mücadeleyi bir kalkınma stratejisi haline getirmelidir.
Faizle mücadele sadece Merkez Bankası’nın değil, devletin tüm kurumlarının ortak görevi olmalıdır. Bankacılık sistemi yeniden yapılandırılmalı, faiz yerine üretime ve reel sektöre dayalı kaynak yönetimi benimsenmelidir. Bu mücadele, sadece rakamsal değil; zihinsel ve sistemsel bir dönüşümle mümkündür.
Unutmayalım: Faizle büyüyen bir ekonomi değil, üretimle büyüyen bir Türkiye hepimizin özlemidir.