Geçtiğimiz günlerde CHP Grup Başkanvekili Ali Mahir Başarır’ın Kadıköy mitinginde sarf ettiği bir söz gündeme bomba gibi düştü:
“Bu halk Recep Tayyip Erdoğan’ı tarihe ve sandığa gömecek.”
Bu sözün içeriğine bakıldığında, aslında siyasetin içinde sık sık karşılaşılan, muhalif kitleyi heyecanlandırmaya dönük bir çıkış gibi görülebilir. Ancak mesele bu kadar basit değil. Zira bu tür sözler, muhalefetin siyaseti nasıl okuduğunu, hangi yöntemlerle kitlelere ulaşmaya çalıştığını ve aslında ülke için nasıl bir vizyon ortaya koyamadığını da gözler önüne seriyor.
Ayık Kafayla mı Söylendi?
Öncelikle şu soruyu sormadan geçemiyoruz: Ali Mahir Başarır bu sözleri ayık kafayla mı söyledi? Çünkü böylesine ağır, böylesine toplumun bir kesimini doğrudan hedef alan sözlerin başka bir açıklaması olamaz gibi duruyor. Halkı miting meydanlarında coşturmak için kullanılan hamasi ifadelerin artık toplumu böldüğünü, ötekileştirdiğini ve ülkenin geleceği adına hiçbir katkı sağlamadığını ne zaman fark edecekler?
Türkiye’de seçimler belli bir takvimde yapılır. Henüz seçim yokken, ortada bir sandık yokken sürekli erken seçim söylemleriyle, sürekli “Erdoğan düşmanlığı” üzerinden siyaset kurgulamak ne ülkeye ne de halka fayda sağlar. Siyasi rakibini eleştirmek ayrı bir şeydir, onu düşmanlaştırmak ise bambaşka bir şey. Ne yazık ki CHP’nin siyaseti, uzun süredir bu düşmanlık üzerinden şekilleniyor.
Sürekli Erdoğan Düşmanlığı
Ana muhalefet partisi konumunda olan CHP’nin siyasi hamlelerine baktığınızda, neredeyse tamamının bir tek hedefi var: Erdoğan karşıtlığı.
Ekonomi konuşmuyorlar, eğitim konuşmuyorlar, dış politika konuşmuyorlar. Hangi sorunu hangi yöntemle çözeceklerine dair net bir program sunmuyorlar. Bunun yerine, Erdoğan’a saldırarak, Erdoğan’a hakaret ederek, Erdoğan’ı hedef göstererek siyaset yaptıklarını sanıyorlar.
Bu kısır döngü siyaseti halkın gözünde güven kaybına yol açıyor. Çünkü seçmen şunu soruyor: “Yarın bu ülkeyi yönetmeye kalktığınızda, elinizde Erdoğan düşmanlığından başka ne var?”
Alternatifsizlik Sorunu
Siyasette en önemli unsur alternatiftir. Halk mevcut iktidardan memnun olmasa bile karşısında güçlü, şeffaf, temiz ve güvenilir bir alternatif bulduğunda değişimden yana tavır koyar. Ancak CHP ve onun temsil ettiği muhalefet bloğu, yıllardır bu alternatifi ortaya koyamıyor.
Topluma güven veren bir kadro yok. Dürüst, ahlaklı, liyakatli ve gerçekten hizmete odaklı bir anlayış yok. Sürekli birbirleriyle kavga eden, hizipler çıkaran, parti içi çekişmeleri manşetlere düşen bir muhalefet görüntüsü var. Hal böyle olunca da halk, iktidardan şikayetçi olsa bile dönüp muhalefete güvenemiyor.
Belediyelerdeki İmtihan
Millet, 2019 seçimlerinde önemli bir fırsat verdi. Büyükşehir belediyelerinin çoğunu CHP’ye emanet etti. Aslında bu, “bakalım yerelde nasıl yönetecekler” diye bir testti. Ancak görünen o ki bu sınav da başarısızlıkla sonuçlandı.
Belediyelerde yolsuzluk iddiaları ayyuka çıktı. Hizmet üretmek yerine şov yapmayı tercih ettiler. Belediyelerin imkanlarını halka hizmet yerine kendi siyasi ajandalarına yönlendirdiler. Vatandaşın günlük hayatını kolaylaştıracak projeler geliştirmek yerine, sürekli tartışmalı ihaleler, akraba atamaları ve usulsüzlüklerle gündeme geldiler.
Halk şunu görüyor: Siz elinizdeki belediyeleri şeffaf ve temiz bir şekilde yönetemiyorsunuz. O halde ülkeyi nasıl yöneteceksiniz?
Dil Sorunu: Kirli ve Kutuplaştırıcı
Bir başka problem de dillerinde. Siyasetçi dediğiniz insan, topluma güven vermeli, umut aşılamalı, birleştirici bir rol üstlenmelidir. Ancak CHP’nin dili sürekli kavga, hakaret ve öfke üzerine kurulu.
“Gömeceğiz, yıkacağız, hesap soracağız” söylemleriyle toplumu ikiye ayırıyorlar. Bu dil, ne Türkiye’nin geleceğini inşa edebilir ne de halkın güvenini kazanabilir. Siyasette kullanılan her kelimenin bir ağırlığı vardır. Hele ki grup başkanvekili gibi üst düzey bir pozisyonda bulunan bir ismin sözleri, tüm partiyi bağlar.
Ali Mahir Başarır’ın sözleri sadece bir gaf değil, aynı zamanda CHP’nin içinde bulunduğu zihniyetin özeti gibidir.
Güven ve Şeffaflık Yoksa İktidar da Yok
Bugün Türkiye’de en büyük meselelerden biri güvendir. Halk, siyasi aktörlere güvenmek istiyor. İktidara da muhalefete de bakıyor, kimin daha güvenilir olduğuna göre karar veriyor.
CHP’nin en büyük açmazı da burada yatıyor: Halk onlara güvenmiyor. Çünkü söyledikleri ile yaptıkları arasında derin uçurumlar var.
Bu çelişkiler sürdükçe CHP hiçbir zaman halkın gözünde iktidara alternatif olamayacak.
Sonuç: Siyaset Ciddiyet İster
Siyaset, ciddi bir iştir. Miting meydanlarında coşkulu kalabalıkları tatmin etmek için sarf edilen ucuz laflar, ülkenin geleceğine dair güven vermez. Ali Mahir Başarır’ın sözleri de bunun en açık örneğidir.
Türkiye’nin muhalefete ihtiyacı var. Ancak bu muhalefet, Erdoğan düşmanlığı üzerine kurulu değil; ülkenin sorunlarına çözüm üreten, toplumu birleştiren, temiz ve şeffaf bir anlayışla siyaset yapan bir muhalefet olmalıdır.
Bugün karşımızda böyle bir muhalefet yok. Halk da bunun farkında. O yüzden CHP’nin yöneticileri ve temsilcileri, önce kendilerine dönüp bakmalı, kendi kirli siyaset dillerini ve beceriksizliklerini sorgulamalıdır.
Gerçek şu ki; güven vermeyen, temiz siyaset ortaya koyamayan, belediyelerde bile sınıfta kalan bir partinin, bu milleti ikna edip iktidara yürümesi mümkün değildir.
Kalın Sağlıcakla…