Dünya ekonomisi, 2020’li yılların başından bu yana tüm dünyayı etkisi altına alan Covid19 salgını ve bölgesel krizlerin etkisinden kurtulma imkânı bulamadı. ABD Başkanı olarak yeniden seçilen Trump’ın tüm kesimleri etkileyen yeni yaklaşımları ise mevcut çözüm bekleyen sorunlara ilave yeni bir boyut getirdi. Önemli seviyede istikrar arayışı içerisindeki dünya ekonomisi, ancak üretim ve buna dayalı olarak tüketimin artmasıyla çözüme kavuşulabileceği düşünülür iken, Trump’ın başlatmış olduğu ve tüm ülkeleri etkisi altına alan ilave Gümrük Vergisi uygulaması yaklaşımı, mevcut ekonomik durumu daha da karmaşık bir hale dönüştürdüğünü ifade etmemiz mümkündür.
Dünya Ticaret Örgütüne DTÖ üye ve hatta kurucu olma konumundaki birçok ülke yetkililerinin, Serbest Ticaret Anlayışı ile uyuşmayan, DTÖ kuralları ile örtüşmeyen yeni gümrük vergisi ve kısıtlayıcı ticari uygulama beyanları dünya ticaretinde ani bir durgunluğa sebebiyet verdiği gözlenmektedir.
Diğer bölgesel krizlerin yanı sıra, ilave Gümrük Vergisi uygulaması tahtında yaşanan gelişmeleri değerlendiren Uluslararası Para Fonu (IMF), 2025 yılına yönelik küresel büyüme tahminini %2,8 ve 2026 yılına yönelik tahminini ise şimdiden %3 olmak üzere aşağı doğru yeniledi. Bu dünya üretiminde ve dünya tüketiminde yaşanan sürecin doğal bir sonucu olarak ekonomide yeni bir yavaşlama sürecinin başladığına işaret ettiğini görmek gerekmektedir.
Dünya nüfusunun özellikle Afrika kıtası başta olmak artış eğilimi içerisinde olduğu bir süreçte dünya üretim ve tüketiminin yavaşlaması, özellikle Türkiye gibi gelişme süreci içerisindeki ülkelerin üzerinde önemle durması gereken önemli bir konu olarak değerlendirmemiz gerekmektedir. Gelişmekte olan ülkelerin üretimde ve özellikle ihracatta yavaşlamaya tahammülleri, gelişmiş ülkelere oranla çok daha kırılgan olduğu bilinen bir gerçektir. Bu itibarla, gelişmelerin ayrı bir şekilde ele alınıp değerlendirilmesi üretimde gerilemenin önüne geçecek ve ihracatta istikrar ve artış sağlayacak yeni yaklaşımların üzerinde durulması önümüzdeki süreçte karşılaşılacak olumsuzlukların bertaraf edilebilmesine imkan tanıyacaktır.
Uluslararası Para Fonu yayınladığı tahminlerinde, ABD Başkanı Trump'ın 2 Nisan 2025’te başlayan ilave Gümrük Vergisi beyanlarına atıfla, ekonomik durgunlukta en büyük düşüşün % 2.7 ile ABD’de beklendiğini ancak bu gerilemeyi sadece ilave GV beyanlarına dayandırmanın da doğru olmayacağını, AB’nin bu süreçten daha az seviyede etkilendiğini ve Avro bölgesi ekonomisinin %0,8 (beklenenden 0,2 puan daha az) büyümesi beklenirken, Çin’in bu gelişmelerden en fazla etkilenen ülke olduğunu, beklenen büyüme oranının %4,5'ten %4'e düştüğünü, AB ülkeleri içerisinde Fransa’nın ise 2025 büyüme oranının gözden geçirilerek % 0,8 yerine büyüme tahminin %0,6 olarak düzeltildiğini belirtmiş bulunmaktadır.
Mevcut veriler bize, ABD-Çin ilave Gümrük Vergisi geriliminin dünya ekonomi ve ticaret sürecine hızlı bir şekilde yansıttığı, gelişmelerin tüm ülkeleri kendi mevcut ekonomi durumlarını ve dünya ticaret sistemini yeniden istikrarlı bir düzeye ulaştırabilmek için ilave gayret göstermeye zorladığını ifade etmek mümkündür. Dünya ekonomisinin ilave yeni gümrük vergisi beyanat geriliminden kurtarılması ve dünya ticareti ile büyümenin tekrar normal seviyelere erişmesi, gelişmiş ülkeler başta olmak üzere tüm ülkelere ilave özel sorumluluklar getirmektedir.
Dünya ekonomisinde büyümenin yavaşlaması ve dünya ticaretinde kaydedilen yavaşlama ilave GV beyanlarının yanı sıra, beyanların oluşturduğu ortamsal belirsizliğinde ciddi etkisinin bulunduğunu ifade etmek gerekir. Nitekim, ABD; Çin hariç genel ilave vergi uygulamasını şimdilik ertelediğini beyan etmiş olsa da ülkeler ve uluslararası firmalar tedarik zincirlerini, ham madde ve yarı mamul ürün kaynaklarını garanti altına alabilmek ve olabilecek muhtemel olumsuz gelişmelerden etkilenmemek için yeni bir değerlendirme ve etki analizi sürecine girdikleri bunun da ilave bir durgunluk anlamına geldiğini ve ister istemez dünya ticaretini, üretim ve büyümeyi yavaşlattığını söylemek mümkündür.
Üzerinde durulması gereken ayrı bir husus ise, bu ilave vergi beyan sürecinin etkilerini en şiddetli şekilde ABD tüketicisinin yaşayacağı hususudur. ABD hane halkı tüketimi Başkanlık seçimlerini takiben gelecek kaygısı ile belirli oranda duraklama sürecine girdiği açıklanmış idi. Tüketimdeki bu duraklama sürecinin devam ederek ABD ekonomisini daha derinden etkilemesi muhtemel görünmektedir. Çin ise, mevcut kargaşadan etkilenen ikinci önemli taraf olarak görünse bile, Çin’in elektrikli otomobil üretimi başta olmak üzere, sanayi üretimine yönelik DTÖ kurallarına aykırı olarak geliştirdiği Devlet Yardımları ve teşvik mekanizmasıyla süreci ABD’ye kıyasla daha az hasar ile atlatma eğiliminde olduğu, mali teşvikler ile yavaşlayan büyümeyi dengeleme gayreti içeresine gireceğini ifade etmek mümkündür. Nitekim geçtiğimiz ocak ayı Çin büyüme hızı gözden geçirilerek, az bir gerileme ile %4 olarak beklendiği belirtilmektedir.
Dünya ekonomisindeki büyümede karşılaşılan yavaşlamanın doğal bir sonucu olarak dünya ticaretinin de 2025’te bir önceki yıla göre artış hızının yani büyüme oranının yarı yarıya düşmesi, 2024'te %3,8'den 2025'te %1,7'ye düşmesi suretiyle ticarette çok keskin bir yavaşlama olması ihtimalinin bulunduğunu, bir başka ifade ile dünya ticaretinin 2025’te daha önceki yıllara göre kısmen daha fazla duraksama ile karşı karşıya kalacağını söyleyebiliriz.
Yaşanan bölgesel krizler ve savaşlardan etkilenen dünya ticareti, bu olumsuzlukları telafi etme gayreti içerisindeki ülkelerin ekonomilerini koruyabilmek amacıyla uygulamaya aldıkları özendirilmiş sanayi politikası, üretime yönelik devlet yardımları ve sübvansiyonlar ile münhasıran ticarette önceliklenen tarife dışı engellerin artış trendi içerisine girmesi, serbest ticaret anlayışının sadece bir söylem olarak kalması ve dünya ekonomisinin yeniden ticarette sert korunma süreci içerisine girmesi gibi bir ihtimalin göz ardı edilmemesi gerektiğini ortaya koymaktadır.
Üzerinde durulması gereken bir diğer husus ise, küreselleşme anlayışındaki yavaşlamayı, sadece gelişmiş ekonomilerde karşılaşılan üretimdeki düşüşler ile ifade etmeye gayret etmek yeterli olmayacaktır. Nitekim mamul ürün ihracatçısı konumundaki Almanya ile daha ziyade ithalatçı konumundaki ABD’yi karşılıklı kıyasladığımızda her iki ülkede de endüstriyel firmalarda üretimin yavaşlaması ve özellikle istihdamdaki düşüşün birbirine benzer olduğu söylenebilir. Bu durumun özellikle üretim maliyetini düşürmeye yönelik, üretim zincirlerinin otomasyonuyla da bağlantılı olduğunu ifade etmemiz gerekmektedir. Özellikle Çin ile maliyet konusunda rekabetin oldukça zorlaştığı bir süreçte, bu tür otomasyon yaklaşımlarıyla istihdamın azalması nitelikli işsizliğin artması, ülke ekonomisi ve istikrar üzerinde ekonomik ve sosyal sonuçların olumsuz yönde artarak devam edebileceği ihtimalini göz önünde tutmak gerekmektedir.
ABD’nin beyan ettiği ilave GV uygulamasının ithal vergilerinde ilave artış nedeniyle özellikle ham madde ve ara mamul kullanan ABD sanayisinde aynı oranda ilave maliyet artışı anlamına geleceğini yani, ABD’li tüketicinin ilave GV oranında zarar görme ve tüketimi kısma yolunu tercih edebileceğini de unutmamak gerekmektedir.
Dünyanın geri kalan gelişmekte olan ülkelerinde daralacak talep nedeniyle ihracatta ve dolayısıyla üretimde de bir duraksama yaşanması, enflasyona kısmi olumlu etkisi olsa da uzun vadede ekonomiye olumsuz etkilerinin ortaya çıkması muhtemeldir. Avrupa’da, Çin'de ve diğer Asya ülkelerinde bu tür bir ekonomik gelişme yaşanması ihtimali bulunduğundan hareketle ekonomik ve sosyal programların, dünya ekonomi büyümesindeki gerileme ve ticarette muhtemel yavaşlama ihtimalleri dikkate alınarak yeniden gözden geçirilmesi karşılaşılacak olumsuzlukların en asgariye indirilebilmesi açısından gerekli olduğu değerlendirilebilir.
Ömer Faruk DOĞAN
Ankara 23 Nisan 2025