Bir okuyucumun yorumu:
“Ama her olaya da, “güç sahipleri böyle istedi ve oldu” dersek; olanlarla ilgilenmeyelim daha iyi…”

Ahmetcim!
Çok üzgünüm ki maalesef öyle…
Bizler ilgilensek de ilgilenmesek de değişen bir şey olmuyor, olmayacak.
Olan şey, sadece güç ve aklı elinde bulunduranların istediği şeylerdir…
Son beş yıla baktığında; bunun haricinde cereyan eden bir olay gösterebilir misin?
Sana daha somut bir örnek vereyim:
Bir futbol ligi düşün…
Önce, en tepedekiler bir karar alıyor ve bu karar çerçevesinde sistemi kuruyorlar.
Nedir bu karar?
—Filanca kişi Federasyon başkanı olsun,
—Falanca kişi Hakem kurulu başkanı olsun,
—Feşmekanca kişiler yönetim kurulu üyesi olsunlar…
Sonra sıra takımlara geliyor;
Özellikle ve öncelikle ligi domine edecek 3-4 kulübün başkanı belirleniyor.
Dikkat et; bak belirleniyor diyorum çünkü onları da onlar belirliyor.
Daha sonra,
Kim şampiyon olacak/Kim ligden düşecek/Hangi hakem hangi maçları yönetecek/Hatta hangi maçın bahis oranları ne kadar yüksek veya düşük olacak; bunlara kadar her şeyi yine onlar belirliyor.
Bu arada,
Sezon başlamadan takımlar teknik direktör değiştiriyor. Bizler bu değişikliği takım başkanlarının yaptığını sanıyoruz ya… Öyle değil işte. Onu belirlemeyi bile kendi haline bırakmıyorlar…
Sonrasında lig başlıyor.
Kar demeden, kış demeden cefakar taraftar hep tribünde…
Ve bir maç düşünün/Tepedekilerin sonucu önceden belirledikleri ama taraftarın büyük bir ilgi ve merakla maç sonunu beklediği bir maç.
Öncesinde toplantı yapılmış ve maçın 1-1 berabere biteceği kararı alınmış.
Bu bağlamda, teknik direktör de gerekli direktifleri almış ve ona uygun bir kadro hazırlamış.
Takım 1-0 önde. Taraftar şampiyon olacağız veya ligden düşmeyeceğiz diye sevinç içinde.
Dakika 89... Defans oyuncusu akla ziyan bir penaltı yapıyor.
Rakip oyuncu topun başında.
O esnada kaleci sağa yatacağını işaret ediyor.
Tabi ki penaltıyı kullanan oyuncu da topu sola atarak maçı 1-1’e getiriyor.
Tribünler deliriyor/Yırtınıyor/Sahaya koltukları fırlatıyor ama nafile.
Maç bu skorla bitiyor.

Şimdi Ahmet kardeşime soruyorum:
12 günlük İran-İsrail Savaşına bir bak.
İsrail “bu gece Tahran’ın güneyini vuracağım”, İran “yarın gece Tel Aviv’in kuzeyine füze atacağım”  diyor.
Amerika “yeni nesil uçaklarımızla İran’ın falan falan nükleer tesislerini vuracağım” diye tüm dünyaya ilanat yapıyor.
İran, Katar’daki Amerikan üssüne saldırmadan önce Amerikalılara bilgi veriyor ve Trump, haber verdikleri için İranlı yetkililere teşekkür ediyor.
Allah aşkına!
Tüm bu olanların/tüm bu haberleşmelerin penaltı esnasında sağa yatacağını işaret eden kalecinin yaptığından ne farkı var!
Hemen herkes bir ölçüde futbola aşina olduğu için oradan örnek verdim.
Bu bir danışıklı dövüş değil de nedir?
Bir diğer örnek;
Suriye’de 15 senedir devam eden iç savaş 13 günde bitiverdi. Sizce bu tesadüf veya doğal seyrinde mi oldu?
Bir ay önce ABD başta olmak üzere dünyada terörist ilan edilip başına ödül koyulan Golani’nin adı Ahmet Şara oldu; adam güya Esad Rejimini devirdi ve o şimdi Suriye Devlet Başkanı…
Sizce bu yeni durum, Şara’nın deha düzeyinde bir komutan veya bir siyaset ve diplomasi kurdu olmasından dolayı mı oldu?
2023’de Hamas göstere göstere İsrail’i vurdu ve bir açık hava konserinden rehine kaldırdı.
Bu olay Hamas’ın muhteşem istihbaratı ve müthiş hazırlığı sayesinde mi oldu yoksa İsrail’in Gazze saldırısıyla başlayıp taa bugünlere kadar gelen planına gerekçe oluşturmak için mi oldu?

Bak Ahmetcim!
Roosevelt diye bir adam var. Amerika’nın 32 başkanı.
Şöyle bir söz etmiş:
“Siyasette hiçbir şey tesadüf değildir. Bir şey vuku buluyorsa, o şeyin önceden planlandığından emin olabilirsiniz.”
Siyaset derken de sadece Amerikan iç siyasetini kastetmiyor; kastı küresel siyaset/dünya siyaseti…
Ne zaman demiş bunu? 1930’larda/Yani neredeyse bundan 100 yıl önce/Yani bugün değiştirilmeye başlanan küresel sistemin kurulduğu İkinci Dünya Savaşı esnasında.
O yüzden,
Özellikle de büyük değişim/kırılma ve küresel dönüşüm devirlerinde doğal seyrindeymiş gibi görünen hiçbir şey aslında tesadüf filan değildir.
Kaldı ki,
Günümüzde şahit olduğumuz küresel siyasi şike, gizlenme ihtiyacı bile hissedilmeden göstere göstere yapılıyor.
O yüzden,
Hep dediğim gibi yine diyorum ki; “dünyanın herhangi bir coğrafyasında ilginç gelen herhangi bir olay/gelişme olduğunda asla kendi halinde cereyan eden bir olay değildir. Her şeyin bir şeyle mutlaka bağlantısı vardır!”
Çünkü bizler, olay ve gelişmeleri olduktan ve yaşadıktan sonra görüyor ve değerlendiriyoruz. Ama ipleri elinde tutanlar bir sonraki evreye geçmiş oluyorlar bile…
Ve üstelik,
Tüm bunlar olurken, elin oğlu bizim ilgimizi/bilgimizi ve algımızı çaktırmadan ve fark ettirmeden öyle güzel yönlendiriyor ve yönetiyor ki; bizlere, “şöyle olmasaydı böyle olurdu veya şöyle olduysa demek ki böyle de olabilir” kabilinden işin çenesini çalmak kalıyor.

Daha da somutlaştırarak bitireyim Ahmetcim…
Mesela;
Benim yazdığım yazı sana ulaştı ve sen de yukarıdaki yorumunu bana ulaştırdın.
Peki hangi vasıtayla? Sosyal Medya veya Whatsapp üzerinden…
Kimin bunlar? İnternet sistemini kurup her şeyimizle bizleri buna bağımlı olmaya mecbur kılanların.
Onlar kim? Çok üzgünüm ki Güç ve Aklı elinde tutanlar…

Sevgili Ahmet,
Emin ol bizler onların planlarını 10-20-30 yıl geriden takip ediyoruz. Onlar planlıyor ve yapıyor; bizlerse “Zenginin malı züğürdün çenesi” misali sadece konuşuyor/farkına bile varmadan onların planına ayak uyduruyoruz.
Hatta bana bu yorumu/sana o eleştiriyi yaptıran ve buna imkan veren zemini oluşturan da yine onlar…
Bizler neyiz biliyor musun?
Futbol örneğinde söylediğim gibi, tribünde yırtınan ve sonucu belli maç için eza-cefa çeken taraftarlar misali siyasal figüranlarız.
Çok üzgünüm Ahmetcim ama maalesef hal/ahval ve gidişat şimdilik böyle…

Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah'a emanet olun sevgili okurlar.