İran da kazanmış/İsrail de kazanmış ama Amerika da kazanmış, peki kim kaybetmiş?

Savaş başladı/o bombaladı/bu karşılık verdi/şu şöyle kınadı falan filan derken; 12 gün sonra ateşkes geldi.
Sanki bir savaş simülasyonu…
Trump “Ateş” dedi başladı, “Ateş kes” dedi sona erdi.
Tatbikat gibi…
Kim kazandı kim kaybetti?
İsrail kazandım diyor ama İran da kazandım diyor.
Trump ise en yüksek ve mafyatik bir jargonla, adeta “bu dünyada kazananı da kaybedeni de ben belirlerim. O yüzden de, ne İran ne İsrail; Ben kazandım ben” diye fiyaka yapıyor.
Benim, Rusya ve İran’a dair müzmin antipatik yaklaşımım malum.
Belki hatırlarsınız; pek çok yazımda İran’ın ABD ve İsrail’e hasım görünümlü müttefik olduğunu hep söylemişimdir.
Son bir ayda, bu düşman müttefikliğin müthiş bir örneğini yaşadık.
Resmen bir oldu-bitti savaşı/Bariz bir savaş oyunu…
Bitti mi peki?
Bitmedi/bitmeyecek de… Devam edecek ve herkes oyun olduğunu bilmesine rağmen engel de olunamayacak ve ancak Düzenin Sahipleri bitti deyince bitecek…
Çünkü böyle planlandı ve süreç bir süre daha böyle yürütülecek.
Çünkü Trump bunun için başkan yapıldı ve daha henüz işlevini tamamlamadı.
Küresel ipi elinde tutanlar/Güç ve Akıl Sahipleri bir taşla iki kuş değil; taş atmadan bile/atıyor gibi yaparak birkaç kuş vurmadan duramaz.
Daha önceleri de demiştim; “yeni küresel savaş Birinci ve İkinci Dünya savaşları gibi olmayacak. Noktasal/bölgesel ve bazen de kimin ne yaptığı bilinmeden sadece algısal olarak yürütülecektir” diye…
Dikkatinizi çekmiştir;
Maksat da çok güzel hasıl oluyor ve birilerinin çok amaçlı planı tıkır tıkır işliyor.
Fıkra gibi değil mi… Geriye yaslandığınızda “Arkadaş! 12 günde biz ne yaşadık be ya” demekten kendinizi alamıyorsunuz değil mi?
Aslında bir benzerini, daha 8-9 ay önce Suriye’de 13 günde Esad’ın devrilmesi sürecinde de yaşamıştık.
Arkadaşlar!
Tüm bu olanların bir amacı var:
Her şeyi normalsetmek…
Çünkü Küresel Müesses Nizam değiştiriliyor ve bu değişim yaşanırken de eski ölçüt ve değerler paspas edilip önemsizleştiriliyor.
Artık demokrasi/Uluslararası Hukuk/Diplomasi/Ülke sınırları falan filan gibi hassasiyetler hak getire…
Baksanıza Trump’a; ne diyor:
“Yeni duydum…
İsrail için bir kahraman/bir savaşçı olan Netenyahu hakkında ülkesinde bir dava varmış. Bu bir cadı avıdır. Hemen son verilmelidir.
Nasıl İsrail’i kurtaran ABD olduysa Netenyahu’yu da İsrail yargısının elinden ben kurtaracağım.
Bu adalet maskaralığına izin verilemez!”
Bu sözleri aklınız alıyor mu?
“Kahramanlık ayrıdır yargılanma ayrıdır. Bir kulvarda başarılı olmak, başka bir kulvarda yaptığın yanlış ve başarısızlığın adalet önünde sorgulanmasına engel olamaz, olmamalıdır.” demiyor; tam tersi “adalet maskaralığı” gibi egemen bir devletin en temel dinamiği olan hukuk sistemini yerden yere vuruyor.
Bu durum dünyanın geldiği akla ziyan ve korkunç bir akıldışılıktan başka bir şey değildir.
Fakat bu noktada kalmayacak; bu ve benzeri örnekler öyle artacak ve öyle sıradanlaşacak ki; normal olan örneklere şaşırmaya başlayacağız.
Öyle ki;
Dünya daha Trump’ın Amerikalı gazete ve televizyonlara küfrünü konuşurken; aynı gün veya hemen ertesi gün başka bir salvo ve narsist sözlerine sahne olabiliyor.
Evet,
Trump bu ve bunun için bu görevde zaten…
Bizde bir söz var:
“Su bulanmadan durulmaz.”
Trump’a da, göreve gelmeden önce sanki bu talimat verilmiş:
“Paldır-küldür, şangur-şungur suya dal/atla/zıpla! Biz dur diyene kadar da sınırsızca suyu bulandır!”
Trump’ın da karakteri/mizacı ve şaibeli mazisi zaten bulandırmak, batırmak ve karıştırmak üzere olunca; oh ne ala…
Sonuç:
İran İsrail’in düşmanı değildir, İsrail de İran’ın…
İran ABD’nin düşmanı değildir, ABD’de İran’ın…
İran/ABD/İsrail bir konsorsiyumdur. Küresel bir sehemdir.
Aralarında rol taksimatı yapılmış ve her biri belirledikleri rolleri oynamaktadır.
Dün olan bu idi, bugün yaşananlar da bu kollektivitenin bir tezahürü…
Acaba gerçekten İran’da nükleer silah üretim merkezi var mı?
Acaba gerçekten ABD bu tesisleri yok etti mi?
Acaba İran gerçekten İsrail’i vurdu mu yoksa İsrail vurmasına izin mi verdi?
Acaba tüm bunlar olurken İran/İsrail/ABD arasında iletişim trafiği devam etmiş midir? Ve aralarında, “şöyle şöyle ve sen şurayı ben burayı bombalayayım. Ki inandırıcı olsun/küresel kamuoyu savaş oyunumuzu çakmasın” diye bir makara geçmiş midir?
Çünkü;
Birileri “Ateş!” dedi; ateş edildi,
“Ateş kes” dedi; ateş kesildi ve savaş bitti!
Tıpkı 1997’de Hollywood’da yapılan “Başkanın Köpekleri” filminin güncel versiyonu gibi…
Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah'a emanet olun sevgili okurlar.
Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.
Süleyman B.
İrfan
Ertan Karaman
Uğur Muğla
Armağan C.
Necdet H.
Ayşe Çınar
Emre
Erkan
Erdem Coşkun