İran kuzeyden de kuşatılıyor ve bir seneye kalmaz tam izole olur

Rusya-Ukrayna savaşının başladığı anlarda hep şunu söyledim:
Bu savaş sadece bu iki ülkenin savaşı değil; küresel etkiler yaratacak bir savaştır.
Hatta savaş üçüncü yılına girerken “Gerçekten bir savaş oluyor mu? Oluyorsa nasıl oluyor?” diye sorular sorarak; Ukrayna arenasında sürdürülen küresel hesapların belirleyiciliğine parmak basmıştım…
Bu savaşın amacı şu idi ve halen de şu:
Avrupa’yı, Rusya üzerinden korkutmak/ürkütmek ve hizaya çekmek.
Rusya’yı ise yormak/yıpratmak/tüketmek ve dize getirmek.
Ne için?
Güç ve Akıl Sahiplerinin Çin seferi öncesi ayak bağı olacak her türlü olasılığı ortadan kaldırmak için.
Siz söylenenlere bakmayın; Ukrayna savaşının Rusya’ya maliyeti öyle böyle değil… Putin’i bile sarsacak kadar büyük.
Keza Avrupa ülkelerine…
Düşünsenize;
Tüm dünyada ve özellikle de Avrupa gibi savunma bütçesi minimum düzeyde seyreden ülkelerde, savunma harcamaları son iki senede iki katını aştı.
Çünkü birileri, dünyanın sinir uçlarına bastı ve güvenliği birincil hale getirdi.
Son yazımda “Sıra Kafkasya’da mı?” diye sormuştum. Evet sıra Kafkasya’da…
Amaç, hem Ukrayna batağında güç kaybeden Rusya’ya yeni sorun bölgeleri oluşturmak hem de son İsrail-Amerikan yapımı operasyonlarla iyice yıpratılan İran’ı kuzeyden kuşatmak.
Kısa zaman içinde, İran’ın Pakistan ve Afganistan ilişkilerinin de gerildiğini göreceksiniz.
Yani iyice izole hale gelmiş bir İran göreceğiz.
Tüm bunlar nasıl oluyor?
Güç ve Akıl Sahipleri petrolün hala en etkili savaş enstrümanı/güç kaynağı ve belirleyici role sahip olduğunun farkındalar.
Bu nedenle yeni bir Ortadoğu oluşturmak zorunda olduklarını biliyorlardı.
Bu yüzden emlakçılık da yapmış olan Trump gibi birisi başa geçirildi.
Onun atadığı Ankara büyükelçisine bakın. O da bir emlakçı…
Bu ne demek oluyor?
Ortadoğu/Körfez ve Kafkaslarda yeni bir parselasyon.
Hatta dini/mezhebi/etnik boyutu da içeren yeni bir bölgesel yapılanma…
Dikkatinizi çekmiştir;
Ankara Büyükelçisi Tom Barrack’ın da Suriye/İran ve Kürtler üzerine söylediği sözleri hep bu minvalde.
Temel amaç şu:
Farsların dışlandığı/yalnızlaştırıldığı ve etkisizleştirildiği yeni bir İslamik konsept. Bu konseptin önemli parametrelerinden birisi de tabi ki İsrail’in bölgesel güvenliğinin daha muhkem hale getirilmesi.
Türkiye bunun neresinde?
Bence tam da göbeğinde…
Erdoğan ve iktidarının bu bağlamda küresel realiteyi doğru okuyarak; Güç ve Akıl Sahipleriyle doğru bir ilişki kurduğu kanaatindeyim.
“Ama bu yaklaşım, dün söylenenlerle bugün sergilenenler arasında yaman bir çelişki olmuyor mu” diyebilirsiniz.
Teoride haklı bile olsanız; küresel diplomasi ve güç savaşı, doğruluk veya haklılık yahut da tutarlılık üzere kurulmaz.
Güçlünün yanında saf tutmak etik olarak yanlış gibi gelse de realitenin acı boyutu bazen etik olanı görmezden getirir. Ki devlet adamlığı da zaten böyle anlarda alınan kararlarla belli olur.
Türkiye’nin “Terörsüz Türkiye Projesi” de,
Erdoğan’ın tarihsel örnekler verdikten sonra dile getirdiği “Türk/Kürt/Arap” kavimlerinin birlik olmasının ne kadar önemli olduğu vurgusu da,
Yürütülen küresel plandan arî ve ayrı değildir. Tam tamına kurgulanan puzzle’nin parçalarından biridir.
Peki, Türkiye’nin bu politikası doğru mu?
Açıkçası siyasette ve uluslararası ilişkilerde “doğru-yanlış” gibi yaklaşımlara fazla itibar etmem. “İsabetli mi değil mi?” diye ve “ne kazandırıp ne kaybettirdiğine” göre bakmayı tercih ederim.
Aslına bakarsanız, bizim en büyük handikapımız iç ve dış gelişmelere “siyah-beyaz” şeklinde bakıyor olmamızdır. Öyle bir dünya yok arkadaşlar…
Özellikle dış ilişkilerde “dün öyle gerektiriyordu; öyle yaptık. Bugün böyle gerektiriyor ve böyle yapıyoruz/yapmalıyız” anlayışı belirleyicidir.
Bu yüzden,
Türkiye’de, “İktidar-MHP-DEM Parti-Öcalan” çerçevesinde oluşan ve bölgesel gelişmelerle de örtüşen söylem ve politikaları; dile getirilen her türlü rezervlere rağmen olumlu buluyorum.
Türk devlet yöneticilerinin olması gerekeni olması gereken zamanda ve olması gerektiği gibi yaptıklarını düşünüyor ve destekliyorum.
Sonuç:
İçinde Türkiye’nin de olduğu bölgesel gelişmelerin daha da harlanacağı ve yaklaşık bir yıl içinde iyice ete-kemiğe bürüneceği kanaatindeyim.
Arkadaşlar!
Yeni bir dünya düzeni kuruluyor. Bu artık yadsınamaz bir gerçek ve Türkiye olarak, bu yeni dünyada olmamız gereken konumda olmaya mecburuz.
Zaman, armudun sapı asmanın çöpü deme zamanı değildir. Zaman yeni düzende çırak çıkmamak için doğru okumalar ve ülkesel menfaatlerin maksimizasyonu çerçevesinde doğru yerde konumlanma zamanıdır.
Bazılarından “Erdoğan Trump’ın adamı/İsrail’le çalışıyor veya İngiltere’yle iş tutuyor” gibi lafları duyunca doğrusu çok şaşırıyorum.
Ne yapsaydı arkadaşlar? Kavga mı etse veya Don Kişot gibi ayrıbaş mı çekseydi?
Bence yapması gerekeni/yapılması gerekeni yaptı ve yapıyor. Umarım böyle de devam eder.
Son sözüm:
İçeriden bir gözle ve iç siyasi gelişmelere bakarak büyük resmi göremezsiniz.
Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah'a emanet olun sevgili okurlar.
Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.