Özeleştiriye sıfır tolerans ama eleştirmeye tam gaz

Özeleştiriye sıfır tolerans ama eleştirmeye tam gaz

Malumunuz;
Fenerbahçe Benfica’ya yenildi ve Şampiyonlar Ligi’nden elendi...
Fenerin hocası Mourinho, maçtan sonra özetle şöyle konuştu:
“…İlk yarıda çok daha iyi olan onlardı. İkinci yarıda biz daha iyi olan taraftık ama bu yeterli olmadı.
Bizden daha iyi ve güçlü bir takıma karşı kaybettik.
Şampiyonlar Ligi'ne çıksaydık muhtemelen sekiz maç oynardık.
Ancak Avrupa Ligi'nde finale kadar gidebiliriz…”


Bu sözlerden sonra özellikle sosyal medyada kıyamet koptu.
Mouriho’ya hakaretin bini bir para…
“Defol git!
Acizsin…
Bunları nasıl söylersin!
Real Madrid’de babam da başarılı olurdu…”
gibi gibi; sert ve hatta ağıza alınmayacak tepkiler…
Burada hareketle,
Mourinho’nun kişisel absürtlüğünü/dengesizliğini ve eleştiriyi hakeden sivri dilli narsistliğini kabul edip bir kenara koyarak; kedimize dair bir özeleştirimi sizlerle paylaşmak istiyorum.

Arkadaşlar!
Basit/sade ve yalın bakalım.
Mouriho ne demiş?
Realiteyi dile getirmiş ve doğruları söylemiş.
Ama nedense biz bunu bir türlü hazmedemiyoruz.
Asıl sorun elenmek veya Mourinho’nun ne dediği değil; asıl sorun, gerçeklerin söylenmesine neden bu kadar tahammülsüz olduğumuzdur.
Çünkü,
Her alanda olduğu gibi; sporda da mucizeciyiz/hayalciyiz ve boş atıp dolu tutma hevesindeyiz.
Mourinho,
“Sahanın kötü olması, hakemin taraf tutması, şansın yaver gitmemesi nedeniyle yenildik ama ezilmedik.
Halbuki,
Şampiyonlar Liginde çok başarılı olabilir; en azından yarı finali görebilirdik”
şeklinde yuvarlak ve politik sözler etseydi; inanın, bu kadar tepki gelmezdi.
Bu neyi gösteriyor biliyor musunuz?
Özeleştiri yapmadığımız/yapamadığımız gibi yapana da tahammülümüzün olmadığını…
Tek yaptığımız;
Özeleştiriden kaçabildiğin kadar kaç ama eleştirinin dibine dibine vur/başkalarını eleştirmenin dayanılmaz şehvetiyle kavrul!
Uluslararası ilişkilerde de böyleyiz,
Ekonomik değerlendirmelerde de,
İç siyasi konularda da…
Yok efendim; Amerika ve Trump’ın, neden ağzının payını vermiyoruz,
Vay efendim; İsrail’i niçin tükürüğümüzle boğmuyoruz,
Aman efendim; Avrupa Birliğine neden rest çekmiyoruz,
Yaman efendim; Putin’e niçin “hop hop; orda bir dur bakalım”
diyemiyoruz…
Farzedelim ki tüm bunları dedik,
Yine farzedelim ki; hamasetin dibine vurduk ve “Biz üç cihana hükmetmiş ecdadın torunlarıyız! Ayağınızı denk alın” diye haykırdık.
Peki sonuç?
“Adın ne mülayim Bekir; sert olsan kaç yazar ki” babında, sadece kendi kendine propaganda!
Üstelik elin oğlunu bir yerleriyle üstümüze güldüreceğiz!
Yöneticiler ekonomiyle ilgili tespitte bulunuyor.
“Durum kritik/sıkıntıdayız ve maalesef tedbir almak zorundayız” diyerek doğruları söylese; ne tepki veriyoruz?
Sadece eleştiri ve sert tepki…
Pembe tablo çizip; “Siz eleştirenlere kulak asmayın. Ekonomide işler tıkırında” deseler; bu defa da, “yalancısınız/bizi aldatıyorsunuz” tarzında sert tepkiler…

Kimse kızmasın ama biz bu kronik hayalcilik/kendi kendimizi kandırmacılık ve hiçbir şey yapmadan çok şey istemecilik yaklaşımından kurtulmadıkça; ekonominin başına Mehmet Şimşek değil Keynes de gelse başarılı olamaz ve bizden de bir halt olmaz!
İdareciyi kendimiz seçiyoruz,
Ama sonra bir ton hata/yanlış/kötülük sayarak idareciye sövüyor ve kızıyoruz.
Ama arkadaş; o idareciyi sen seçtin/o idareciyi uzaylılar göndermedi/senden birisi…
Seçerken kimse senin kafana vurmadı/zorla “bu partiyi iktidar yapacaksın” demedi!
Zerre kadar sabrımız yok.
Sanki seçtiğimiz Musa ve eline verdik bir asa…
Göreve başladığı an, sallasın asasını ve her şey günlük güneşlik/gül-i gülistan oluversin.
Oh ne ala! Koy koy suyundan da…
Hem dünya devleti/dünya lideri olalım, hem de “üç dönüm bostan/Yan gel yat Osman”…
Hem rasyonel olalım/somut kazanımlar elde edelim ama irrasyonel davranışın dibine vuralım/somut adımlar atmayalım/reel sorunları görmezden gelelim!
Nerede bu dünya?
Nerede olduğunu da ben söyleyeyim:
Türkiye’de/Yunanistan’da/Suriye’de/Ürdün’de/Macaristan’da/Venezuela’da/Mısır’da/Pakistan’da/Lübnan’da…
Ya Konya kadarcık Hollanda?
Hollanda mı?
Onlar pek konuşmazlar,
Galiba asosyaller…
Ama bir farkla; onlar konuşmak yerine yıllık 120 milyar Euro’luk gıda ve tarım ürünü ihracını tercih etmekteler!

Laf zamanı,
Dinimizden örnekler verir; “Çalıştığınız kadar varsınız” ayetini, “Kıyamet günü bile elinizde bir fidan varsa; onu dikiniz” hadisini söyler,
Atatürk’ten örnek verir; “Hiçbir şeye ihtiyacımız yok, yalnız bir şeye ihtiyacımız vardır; çalışmak çalışmak çalışmak!“ der,
Tarihten örnek verir; “ecdadımız az uyur çok çalışırdı” diye ağzımız dolu dolu konuşur ama iş icraata gelince, “armut piş ağzıma düş”…
Düşer düşer; çok bekleriz daha çok…
Ağustos Böceğinden farkımız yok ama karıncayı küçümsemekten geri durmaz; burnumuzdan kıl aldırmayız!
Resmen aç kabadayılık!..

Sonuç:
Bize ne lazım?
Önce özeleştiri…
Sonra eleştiriye tahammül…
Sonra kendini ve haddini bilmek…
Sonra İslam’ı doğru anlamak ve en önemlisi doğru pratik yapmak/Tarihi doğru okumak ve doğru pratik yapmak/Lafta değil, özde ve eylemde Atatürkçülük yapmak…
Sonra,
Az laf çok iş;
Çalışmak/çok çalışmak hatta çok çalışanlardan daha çok çalışmak!
Ve son olarak:
Büyük bir heyecan ve hızla başlayıp; hızla heyecanı kaybetmemek/vazgeçmemek…
Yani,
Sabrı öğrenip; sabredebilmek…
Çünkü,
Dünyanın her yerinde, çocuk bile dokuz ay on günde doğuyor...

Şunu da söylemezsem olmaz:
Kerem…
Profesyonel topçu ve rakip takımda…
Çocuk gol attı; Türkiye’de oluşacak tepki ve kızgınlıktan korktuğu için sevinemedi bile…
Bu kadar da değil,
Rakip takımdan transfer ettiğimiz bir topçu eski takımına gol atınca, nezaketen sevinç göstermeyecek olsa; ona da kızıyor ve sövüyoruz.
Sonra da kalkıp,
Profesyonellikten bahsediyor; Türk futbolcuları neden profesyonel olamıyor eleştirisi yapıp,
Yine kızıyoruz…
Acaba,
Bizim düşünce şeklimizde mi bir sakatlık var yoksa düşünmek yerine karnımızdan konuşmayı tercih etmek gibi kronik bir sorununa mı sahibiz?


 

Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah'a emanet olun sevgili okurlar.

Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.

Yorum Yazın
  • Ahmet A.
    Önce öz eleştiri, sonra karşı tarafı eleştiri. Kaleminize sağlık Abi.
sohbet islami chat omegle tv türk sohbet islami sohbet cinsel sohbet