Yeni Papa seçim süreci henüz başlamamıştı…
Yapay zeka ile Trump Papa olmuş ve kendisi de bu pozu Beyaz Saray resmi sosyal medya hesabından paylaşmıştı.
Hatta dalga konusu bile yapılmıştı…
Ama hiç de öyle değilmiş; neyin ne ve neden olduğu sonradan ortaya çıktı.
“Bu defa bir Afrikalı mı papa seçilecek yoksa” derken; beklenmeyen oldu ve bir Amerikalı seçildi…

Seçilen Papa 14. Leo da oldukça ilginç bir adam.
Uzun yıllar Peru’da/Lima’da yaşamış,
Evangelist karşıtı ve hatta Trump’la yıldızı pek de barışık olmayan bir adam.
“Öyle diyorsun ama Trump çok sevindi ve hatta Ukrayna-Rusya Barış görüşmelerini Vatikan’da yapalım dedi” diyebilirsiniz.
Trump’ın Beyaz Saray/Oval Ofis’te Amerika’daki bazı dini tarikat ve cemaat temsilcileriyle poz verdiğini/hatta gizli bir tarikat mensubu olduğunu bile söyleyebilirsiniz…
Haklısınız da. Çünkü görünen aynen öyle…
Ama aslolan görünenin arkası/işin içyüzündedir.

Tarihsel bir hatırlatma yapayım:
Napolyon taç giyme törenine Papa’yı davet eder ve kendisiyle karısının tacını giydirmesini ister.
Hatta Roma’da mı olacak yoksa Paris’te mi diye epeyce de polemik olur fakat Napolyon’un isteği cihetinde Paris’te karar kılınır.
Ortak bir komite tarafından tüm hazırlıklar yapılır ve gün gelip çatar.
Papa tacı tam Josephin’e takacakken Napolyon elinden alır ve karısına kendisi takar.
Sonra da kendi tacını…
Ortalık buz kesmiştir. Çünkü Papa rezil olmuş/iyice aşağılanmıştır.
Tören sonrası, Papa Napolyon’a neden böyle yaptığını sorar.
Napolyon der ki:
İki sebepten dolayı;
Birincisi, artık en büyük benim,
İkincisi ise, din gibi herkesi kontrol altında tutabilecek derin ve önemli bir mefhumu gözardı etmeyip elime geçirecek kadar akıllıyım…

Din konusu 200 yıl önce öyleydi de şimdi farklı mı? Tabi ki hayır ve kuvvetle muhtemel ki kıyamete kadar da popülaritesini devam ettirecek.

Böyle olunca da,
Özellikle küresel hakimiyet kurmak isteyen/yeni bir dünya düzeni hedefleyen birilerinin din olgusundan sarfı nazar etmesini nasıl bekleyebiliriz…

Ki Amerika’da çok kullanılan bir tespit var:
Din/Para/Güzel kadın/Bilim ve teknoloji asla kendi haline bırakılamaz…
Başka bir şey daha size; Amerikan Dışişleri Bakanlığında en fazla çalışanın olduğu bölüm dünya inançları departmanıdır.
Öyle ki; tüm semavi dinlerden bölgesel/beşeri dinlere, tarikatlara, cemaatlere kadar hiçbir inanış ihmal edilmez.

Peki, bu sadece Amerikan devletinin hassasiyeti nedeniyle mi?
Tabi ki hayır. Çünkü Amerikan Devleti Güç ve Akıl Sahiplerinin başkentidir/yönetim merkezidir de o yüzden.
Temel prensip şudur:
Eğer ki küresel hakim/dünya devleti olacaksan kendini iyi tutacaksın ve ötekini iyi kontrol edeceksin…

Toparlayıp, güncele/sadede gelelim:
Trump için din/tarikat/cemaat vb. gibi olgu ve mefhumların zerre kadar önemi yoktur.
Bazılarının dediği gibi öyle derin/mistik/dindar-mindar bir adam filan da değildir.
Her kaydı şart altında popülariteyi seven/narsist ve megolamanik bir adamdır.
Fakat her gücün üstünde mutlaka başka bir güç vardır sözünden hareketle; Trump’ı da zaafları üzerinden yakalamış/eline geçirmiş ve hatta esir etmiş mutlak bir güç ve akıl vardır.
Onların planlaması için gerekli figür Trump’tı ve başkan yapıldı.
Hatta Güç ve Akıl Sahiplerinin belki de acelesi vardı ve işleri şangur-şungur yapması gereken bir profile ihtiyaç olduğu için Trump en uygun adam oldu.
Ama söylenenleri de harfiyen yapması için daha baştan kulağına sıkılan bir kurşunla küpe takıldı.
Tıpkı bizim Nasrettin Hoca’nın testiyi verip suya göndereceği çocuğuna, testiyi kırmaması için peşinen iki tokat atması gibi…

Buna rağmen Amerika’da her an her şey olabilir. Taş düşebilir/Ayı çıkabilir misali…
Mesela;
Eski FBI Direktörünün paylaştığı “8647” fotoğrafı…
86 Amerika’da menüden çıkartılmış/gözden düşürülmüş hatta yok sayılmış anlamına gelir.
47 ise ABD’nin 47. Başkanı Trump…
Sonrasında, “ben öylesine paylaştım/boşluğuma denk geldi” gibi laflar etse de; FBI Başkanlığı yapmış bir adamın sehven paylaştım demesi bana hiç mi hiç inandırıcı gelmedi.

Sonuç:
Güç ve Akıl Sahipleri ile Papalık arasında görünmez ilişkiler hep vardı. Ve hatta özellikle görünmez kalması tercih ediliyordu.
Ama bu defa yeni küresel konsept/hesap ve düzen çerçevesinde aleni hale getirildi.
Çünkü başta Avrupa olmak üzere bütün dünya Hristiyanlarına ve diğer din mensuplarına bir mesaj verilmesi gerekiyordu ve verildi.

Bu arada,
Yazımın tam bu noktasında bir mesaj düştü:
“İspanya’da tüm mobil şebekeler çöktü. İspanya başbakanının, İsrail karşıtı tavrından kaynaklı olduğu söyleniyor…”
Neredeyse 6-7 yıldır bu ve benzeri olayların tesadüfen olamayacağını/daha da artacağını hatta çok daha vahim ve ürkünç noktalara bile varabileceğini söylediğimde, ütopik fantezilerden bahsettiğim sanılıyordu.
Ama artık herkesin, her şeyin farkına varmaya başladığını görüyorum.
Daha durun; neler göreceğiz neler…

Unutmadan söylemek istiyorum:
Suriye konusu… ABD Dışişleri Bakanı Rubio dedi ki:
“Geçiş Hükümeti (Şara yönetimi) çökebilir. Bu çöküş birkaç hafta, belki de birkaç ay içinde gerçekleşebilir.”
Olur mu? Olur. Hatta daha beteri ve ötesi de olabilir. Hatta ve hatta “bu genç ve yakışıklı adam” canından bile olabilir.
Bunu duyunca doğrusu aklıma hemen Trump’ın Arabistan’da Şara’ya “İsrail ile İbrahim Anlaşmasını hemen imzala” demesi aklıma geldi.
Adeta “ya dediklerimizi yap/istediklerimizi ver veya canını” dercesine…
Arkadaşlar!
Bundan sonra artık her şey mümkün. Her şey olası ve her lider hem her an gerekli hem her an ıskarta olabilir mahiyette…

Son olarak:
ABD Başkan Yardımcısı Vance ölen Papa’yı ziyaret etmişti. Birgün sonra da adam öldü.
Demek ki eceli gelmiş; ne tesadüf…




Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah'a emanet olun sevgili okurlar.