Nereden nereye… Laik Diyanet’ten Din sahibi Diyanet’e…

Nereden nereye… Laik Diyanet’ten Din sahibi Diyanet’e…

Evet,
Ve bu da oldu…
Her boyayı boyamıştık, bir tek fıstıkî yeşil kalmıştı… Artık o da tamam…
 “İslam dininin temel nitelikleri açısından sakıncalı olduğu kurul tarafından tespit edilen meallerin basım ve yayımının durdurulması…
Toplatılması…
Ve imha edilmesi…”
Nedir bu?
Daha birkaç gün önce… Nurtopu gibi doğan bir kanun…
İlgili kurum?
Diyanet İşleri Başkanlığı…

1970’li-80’li-90’lı yıllar…
Muhafazakâr mahallede pazarlanan en temel enstrüman:
Atatürk’ün din düşmanı olduğu…
Sebep?
 “Atatürk Kuran başta olmak üzere, dinî kitapları yakmakla kalmamış… Bir de kafasına göre meal yazdırmaya kalkmış…
Hatta Mehmet Akif’e bile meal yazdırmak için baskı yapmış… Ama Akif, onun kötü emellerine alet olmamak için Mısır’a kaçmışmış…”
Yani,
Atatürk Diyanet İşleri Başkanlığı üzerinden yüce dinimizi tahrif ederek… Resmi bir din oluşturmaya çalışıyormuş…”


O dönem dair… Bir değerlendirme yaparsak:
Din ve dini yaşam bağlamında bazı sıkıntılar olmuş mu?
Evet olmuş…
O dönemde de… Kraldan çok kralcılık yapanlar çıkmış… Ve bazı nahoş durumlar cereyan etmiş mi?
Evet.
Devlet tarafından meal de yapılmak istenmiş ve meal de hazırlatılmış…
Hatta birkaçı, bugün bile çokça başvurulan mealler…
Ama,
Oluşturulan kurul tarafından… Uygun görülmeyen… Kabul görmeyen… “Sakıncalı bulunan” mealler ne yasaklanmış ne toplatılmış ve ne de imha edilmiş…

Yeniden günümüze gelirsek…
Ne garip değil mi?
Şiddetle Atatürk dönemini eleştirenlerin… O dönemde bile yapılmayanı… Bugün kendilerinin yapması ne garip!
Üstelik iktidara gelirken… Mücadele etmeye azmettikleri 3Y’nin birisi de “Yasaklar” iken…
Bugün “yasak getiren” olmaları ne garip!

Kanımca din ve dini yaşam kulvarında… Bu iktidarın tarihe geçeceği iki ilki var:
—En fazla başörtülü kadını hapse tıkmak,
—Kuran meali yasaklamak, toplatmak ve imha etmek…


İnsan şunu demeden edemiyor:
Atatürk ne kadar ileri görüşlüymüş de bizler fark edememişiz… Yıllarca hurafelere inanmakta inat etmişiz…
Bezirganlar dilinden, din yerine kin öğrenmişiz.
Yıllarca…
Güya
“Put kırma davasındaydık… Meğer ki put yapıyormuşuz…” ama bihaber mişiz!

Başka bir tespit:
Sahih veya değil ama aklıma bir hadis geldi…
“Kınamayınız, kınadığınız şey başınıza gelmedikçe ölmezsiniz."

Peki ne yapılıyor? Bundan sonra ne olacak?
İslam Dininden İktidar Dinine geçiş…
Yani… İktidar ne ve nasıl diyorsa; öylesi bir din…
Bir nevi İslamik Engizisyon… Fiilen zaten vardı ama artık resmiyet kazanmış; bir nevi İslamî Ruhbanizm…
Ve üstelik… Bu operasyon, muhafazakâr mahallenin yerden yere vurduğu Atatürk’ün 1924’de kurduğu Diyanet İşleri başkanlığı eliyle yapılacak.
Gerçekten çok garip…
Sakıncalı mealleri kim tespit edecek?
Sorulan Arapça bir soruya… Tercümana çevirttikten sonra cevap veren Diyanet Reisinin oluşturacağı bir kurul.
Yani,
Diyanet Başkanlığını ablukaya almış tarikat ve cemaatler…

Alkışlar, Mecliste bu kanuna oy verenlere…
Tarihe “mal” oldular… Ve hiç unutulmayıp, hep “hayırla(!)” anılacaklar…

Tam bu kısımda aklıma bir şey geldi… Anlatmazsam olmaz:
Şeyhülislam Zenbilli Ali Efendi… Fikir ayrılığına düştüğü bir konuda Padişah Kanunî’ye çok kızgındır.
Kanuni Süleyman ortamı yumuşatmak ister ve İstanbul’un o dönemde su sıkıntısını gideren 40 çeşme projesini nasıl bulduğunu sorar.
Zenbilli der ki:
“Hilâf-ı şeriat kanunları Avrupa’dan getirdiğin cihetle, İstanbul’a öyle bir bok sıçtın ki, o getirdiğin suların cümlesi akıp geçse yüz senede temizleyemez.”
Ne alaka mı?
Yok yok… Bir alakaya binaen değil… Öylesine, aklıma geldi söyledim…

************

Sosyal Medya Adaleti
İstanbul Valisi Davut Gül…
Sosyal medyada suç teşhiri ve linç girişimlerine karşı uyarıda bulunarak şöyle demiş:
"Devlet sosyal medyadan değil, hukukla yönetilir. Adaletin yeri mahkeme salonlarıdır"

Doğru bir tespit mi? Tamı tamına evet…
Ama vali beyimize şunu da söylemek ve sormak gerekmez mi:
Acaba…
İktidar-devlet… Özellikle de algının olgunun önüne geçtiği bu devirde…
Hukuku hiçe sayarak, sosyal medyayı siyasi bir linç ve muhalifleri sindirme vasıtası olarak kullanıyorsa…
Ve adalet… Sadece mahkeme salonlarının duvarlarını süsleyen bir yazıdan ibaret hale gelmişe…
Mesela… İktidara yakın olan suçlu bile olsa dışarıda… İktidara yakın olmayan/olamayan haklı bile olsa içeri tıkılıyorsa…
Sosyal medyaya dair… Şikayet ettiğiniz hususlar… Bu yüzden vuku buluyor olabilir mi?

Mehmet Akif’in deyişiyle:
“Câni geziyor dipdiri... Can vermede mâsûm…
Suç başkasınındır da niçin başkası mahkûm?”
Bu yüzden olabilir mi?

Başka bir anlatımla:
Mahkeme salonlarında…
“Hâkim kendisi müddeî ise, elbette “Kimden kime şekva edeyim, ben dahi şaştım!” durumu cereyan ediyorsa…
Bu yüzden olabilir mi?

Son olarak:
Sen devletsin… Şikayet değil çözüm merciisin…
Devlet imkanlarını bazı alanlarda kullanırken oldukça maharetli ve cevvalsin… Sorunların halline gelince; neden şikayet edersin?
Düzeltmek istedin de yetkin mi yetmedi?
Düzelttin de elini tutan mı oldu?
Yoksa
Adaleti tecelli ettirecek yargı… Şuanda başka işlerle mi meşgul. Adalet için vakti mi yok?

Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.

Yorum Yazın
  • egemen
    Kaleminize sağlık
sohbet islami chat omegle tv türk sohbet islami sohbet cinsel sohbet