Tutuklunun avukatının avukatına gözaltı…

Televizyonda… Bir haber:
“Tutuklu bulunan İmamoğlu’nun… Soruşturma açılan avukatının, avukatına da soruşturma açıldı…”
Zincirleme vergi… Zincirleme trafik cezası... Zincirleme suç isnadı derken… Şimdi de Zincirleme avukat gözaltısı…
Yorumcular… “Bu kadarı da olmaz yani!” şaşkınlığı içinde…
Ben hiç şaşırmadım… Şaşıranların şaşırmasına şaşırdım…
Çünkü…
Tarih 17 Eylül 2020…
Anayasa Mahkemesi bir “Hak İhlali” kararı alıyor… Milletvekili seçilen ama hapiste olan Enis Berberoğlu’yla ilgili…
Karar, ilgili mahkemeye… İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesine gönderiliyor…
Ama mahkeme tarihe not düşmekte kararlı:
Örneğine rastlanmayacak şekilde “Hak İhlali yoktur… Yeniden yargılama olmayacaktır” diyerek… AYM kararını uygulamıyor…
En hukuksuzluğun… Bundan daha ötesi yok…
Öyle ki,
Zamanın Adalet Bakanı Abdülhamit Gül bile şu tepkiyi vermişti:
“AYM kararları… Elbette eleştirilir, tartışılır, konuşulur… Katılmayabiliriz de… Ama bağlayıcıdır… Uygulanması hukukun gereği ve emridir…”
İşte o gün,
AYM kararının yok sayıldığı… Yargının hukuku öldürdüğü gün;
Ben artık şaşırmayı bıraktım…
Bırakmakla da kalmadım; maruz kaldığı her türlü hukuksuzluğa rağmen… Hala şaşırabilen… İsmiyle müsemma Akl-ı Salim dostuma da; şaşırmayı bırakmasını tavsiye ettim...
İşte o gün… Benim için, kilisenin çanı beş kez çalmıştı…
*************
Ne Anladın Yurdagül
22 Nisan 2024… Tam bir yıl önce…
Bahçeli şöyle demişti:
“…DEM Parti hakkında kapatma davasının açılarak bölücü milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması… Tarihe, ecdada, vatana ve millete namus borcudur…”
24 Nisan 2025…
DEM Parti Heyeti Adalet Bakanıyla görüşüyor…
Ve… Bakanlık önünde bir açıklama yapıyor:
“Sayın Öcalan'ın koşullarının en önemli başlık olduğunu ve derhal, bir an önce artık bu koşulların “amasız, fakatsız” düzeltilmesi gerektiğini kendilerine ifade ettik.
Bu konuda sanırım önümüzdeki dönemde bazı gelişmeler görme şansımız da olacak…”
Bir yıl önce…
Bırakın bunları konuşmayı…
Herhangi bir TV kanalı… Pardon, muhalif bir TV kanalı; DEM Parti’nin, içinde “Sayın Öcalan” geçen açıklamasını yayınlasa… Eyvah eyvah…
Artık 10 gün mü kapatılırdı… Yoksa lisansı mı iptal edilirdi; Allah bilir… Pardon RTÜK bilir…
Nereden nereye…
Peki, kanunlar mı değişti? Hayır…
O halde... Bu olanlar nasıl oluyor?
Olacak o kadar… Kanunlar iktidar içindir… İktidar da “ol der ve olur”…
Şaşırdım mı? Tabi ki hayır…
Ben şaşırmayı… Dört buçuk sene önce… 14. Ağır Ceza Mahkemesinde bıraktım…
**************
Gençler
İktidar… “Gençler neden böyle… Neden bizden uzak” diye sormaya ve araştırmaya başlamış…
Ah ahhh…
Tamam… Aslında bu da bir merhale…
Ama
Günaydın paşam… Çok geç kalmadınız mı?.. “Atı alan genç, çoktan Üsküdar’ı geçmedi mi?..”
Üstelik… Öyle agresif, yargılayıcı ve nankörseme içinde soruyorlar ki;
Adeta… “Ne istedilerse verdik! Derdi ne bunların!” dercesine…
Şunu düşünmeden edemedim:
Demek ki… İktidar sahipleri kendi çocuklarıyla bile hiç konuşmuyorlar…
Eğer konuşmuş olsalar…
Bu soruyu sormazlar… En gerçekçi ve en sahici nedeni biliyor olurlardı…
Madem lütfedip yine de sordunuz; ben de işinizi kolaylaştırayım:
Sokağa çıktığı için… Gözaltına alınan… Tutuklanıp hapse tıkılan gençlerin savcılık savunmalarını okuyun… Kâfidir…
Bu arada,
Birkaç ankette… Gençlerin yüzde 40’nın CHP’yi tercih ettiği ölçülmüş…
Buradan hareketle… İki tespit:
Birincisi CHP’ye:
Gençlerin CHP tercihi… Sadece CHP’yi ideal gördükleri için değil ha…
İktidara karşı… Daha kuvvetli ve daha muhtemel başka alternatifleri olmadığı…
Ve, tepkilerini gösterecek bir platform sunduğunuz içindir…
İkincisi İktidara:
Sokağa çıkanlar… Gençler, Emekliler, Asgari Ücretliler, Çiftçiler, Öğrenciler…
Sadece CHP çağırdığı için… Veya sadece İmamoğlu için çıkmadılar, çıkmıyorlar…
Sadece ve sadece, iktidara karşı oldukları… İktidar pratikleri canlarına tak ettiği ve başka yol kalmadığı için çıktılar… Çıkıyorlar…
Gerçekten… Gerçek bir analiz yapacaksanız; bu iki tespitimi dikkate alın…
**********
Bürokratik Kısırdöngü
Bir şeyler yanlış gidiyorsa…
Öncelikle… “Biz nerede yanlış yaptık” der… Özeleştiri yaparsın.
Sonra?
Eğer ki,
Yanlış, aileden kaynaklı ise… Aileye çekidüzen verirsin…
Yanlış, yakın kurmaylardan kaynaklı ise… Onları değiştirirsin…
Yanlış, senden kaynaklı ise… Bakış açını değiştirirsin…
Ama bir tek şeyi hiç yapmamalısın… Yanlışı yapandan yanlışı düzeltmesini asla istememelisin…
Aksi takdirde… Daha büyük yanlışa… Ve dolayısıyla da kısırdöngüye girersin.
Maalesef,
İktidarın içine düştüğü durum tam da budur… Kısırdöngü…
Düşünsenize…
İstanbul’da… Bir deprem oldu…
Çok şükür ki korkulan olmadı… Ama şiddetli bir uyarı gibiydi…
Çevre ve Şehircilik Bakanı açıklama yapıyor:
“…Siyaseti politikayı bir kenara bırakıp ve acilen bu işe odaklanmalıyız…
Burada siyaset olmaz, burada polemik yapılmaz… İstanbul depremi bir milli güvenlik meselesidir…”
Aynı gün… İstanbul AFAD müdürlüğü Cumhurbaşkanı başkanlığında toplantı yapıyor… Toplantıda, AKP İl Başkanı bile var ama bir tek İstanbul Büyükşehir Belediyesi yok…
Neden?
Çünkü çağırmamışlar…
AKP’li belediyeler… “Deprem İletişim Listesi” oluşturmuşlar.
Ama listede… Sadece AKP’li belediye telefonları var…
Hani seferberlik… Hani birlik ve beraberlik… Hani siyaset üstü perspektif…
Sanki
Ben siyaset yaparım ama sen yapamazsın…
Polemik yaparım ama sen yapamazsın…
Birlik bana… Beraberlik sizedir…
Ben sizin babanızım… Ben ne dersem o olur…
Nedir bu?
Ele verir talkını kendi yutar salkımı… Bana caiz sana haram… Ben muafım sen sorumlu…
Dibine kadar… İktidarsal ve bürokratik kısırdöngü…
Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.
egemen tuna