Yozgat’ta meydanı iktidar doldurdu

Konu… CHP’nin Yozgat Mitingi…
Rekor bir katılım olmuş…
İktidar cenahı yazar ve yorumcular:
“Abartılıyor… Kaldı ki civar illerden taşımışlar…”
Cevap, birinin bir abiye… O abinin de bana atığı mesajda:
“Doğru…
CHP, yüzde 1 oy aldığı bir yerde… Nereden taşıma yaparsa yapsın… Böyle bir miting yapıyor ise… Bu iş bitmiştir…
AKP’nin salası verilmiş…”
Doğrusu… Eğer o kadar kalabalık toplanmasaydı şaşardım…
Neden?
Bugünün Türkiye’sinde…
Kaymakçı azgın azınlık/tuzu kupkuru ve tuzu kuru olanlar ne kadar?
Abartarak söyleyelim; nüfusun 10 milyonu…
Kalan 75 milyon içinde…
Mağdur olmayan… Geçim sıkıntısı yaşamayan… Emeği heba olmayan…
Özetle; kulağının arkası bile öpülmeyen kimse kalmış mı?..
İki tespit:
—Ahalinin ekonomisi kötü ise… Geçim derdi büyükse;
Diğer her şey iyi bile olsa… Ahali için iyi olan bir şey yok demektir…
—Ahali, resmen olmasa da; fiilen… İktidarın kendisinden boşandığının farkında…
Ve…
“Bende bu geçim derdi… Sende o haz, hız ve ayartı fantezisi olduğu sürece… Artık bir arada olamayız…” diyor…
Demem o ki:
Yozgat Cumhuriyet meydanını CHP doldurmadı… Çoktandır ahaliyi gözden çıkartan iktidar doldurdu…
O yüzden…
“Turpunan, şalgamınan devlet idare edilmez! Devlet, adaletinen idare edilir” diyen Yozgatlı çiftçi aslında şu gerçeği ilan etti:
“Yalansız bir dünya ister dururdun
En büyük yalanlar, sendeymiş meğer…
Aşkımızı her şeyden, kutsal bulurdun
En büyük günahlar, sendeymiş meğer…”
************
Yozgat’tan bahsedince…
Kendisi de Yozgatlı olan… Hürriyet yazarı Ahmet Hakan geldi aklıma…
Kesin “Yozgat CHP ile… CHP Yozgat ile barışmış… Bu büyük miting bunun nişanesidir…” demiştir falan diye düşündüm…
Ama nafile…
Galiba yeri dar… Galiba iki arada bir derede kalmış…
Yoksa onun tarzı… Onun konsepti… Açılımcı yorumlama ve yenilikçi yaklaşımlardı…
Galiba… Ne bıyığın gazabı ne sakalın azabı demiş; tükürmüş rüzgâra...
Ve geçmişteki husumeti… Söylenen kem sözleri hatırlatmış…
Yahu Muhterem!
Partiler ve kitleler de insanlardan müteşekkil… İnsanın fikri, zikri, düşüncesi değişir… Aksi anormaldir…
Ki, en büyük örneklerden birisi de sensin…
Muhafazakâr mahalledeydin… Aydın Doğan’a veriştirdin…
Doğan grubuna geçtin… Muhafazakâr mahalleye verip veriştirdin…
Doğan Grubu muhafazakâr mahallenin eline geçti… Bu defa liberal/oportünist bir muhafazakâr mahalleci tarza büründün…
Gayet de normal ve olabilir bir durum…
Ama hassas bir nüans var:
Kimsenin… Sana, “dünkü hasmınla bugün neden barışıksın” deme hakkı olmadığı gibi… Kusura bakma ama… Senin de, Yozgat-CHP kucaklaşmasına nostaljik sözlerle bok atma hakkın yoktur…
Bir de… Aynı yazının ayrı kısmında…
İmamoğlu Operasyonu… Ve itirafçı bir belediye bürokratı üzerinden Aristo mantığı yürüterek şöyle demiş:
“Eğer tutuklu bir sanık, itirafçı oluyorsa...
Ortada itiraf edilecek bir suç var demektir.”
Bu yaklaşım… Aklıma Temel’in Düz mantık fıkrasını getirdi…
“Temel’e bir kitap hediye edilir… Adı “Düz Mantık”tır…
“Ne yazar bunda?.. Okuyamam ben… Hele bir anlatın…” der.
Başlarlar anlatmaya:
—Senin evde akvaryum var mı?
—Var…
—İçinde su da vardır?
—Evet var…
—Su varsa balık da vardır?
—Evet var…
—O halde sen hayvanları seviyorsun… Hayvanları seviyorsan insanları da seviyorsun… İnsanları seviyorsan kesin senin bir sevgilin veya karın da vardır?
—Evet var…
—O halde sen ibne değilsin… Düz mantık buna denir…
Kitap koltuğunda… Dursun’a gider…
Dursun “O nedir” diye sorar.
“Düz Mantık kitabı” der…
Dursun, “Nasıl bir kitaptır bu… Anlatsana…”
— Ula Tursun! Senin evde akvaryum var midur?
—Yoktur…
— O halde sen ibnesun…”
****************
Adalet Bakanı:
“İşgalci İsrail'in saldırılarıyla Gazze'de binlerce çocuk ölüyor ama dünya ayağa kalkmıyor!”
Gerçekten çok trajikomik bir adam…
Muhakeme yetisini de kaybetmiş… Belki de hiç yoktu; o da ayrı bir sorun zaten…
Dünya dönüp dese ki:
“Kendi ülkende Gazze için ayağa kalkanları muhalif gördüğün için oturtmaya çalışırken… Bize bunu nasıl söylersin!..”
Nerden baksan tutarsızlık… Nerden baksan yamukça…
************
Cumhurbaşkanımız…
Kadın… Aile… Gençler… Evlilik… Doğum oranları gibi konulara muhtevi bir konuşma yapmış…
Öyle şeyler söylemiş ki… Oldukça manidar… Garip ve oldukça düşündürücü…
Boşuna demiyorum; Konuşma metinlerini hazırlayanlar ya acemi, ya şuursuz veya sabotajcı diye…
Mesela şu cümle:
“Biliyoruz ki bugün pek çok aile 25 yaşına, 30 yaşına, 35 yaşına gelmiş çocuklarını evlenip yuva kurmaya, çocuk sahibi olmaya ne yazık ki ikna edemiyor.”
Acaba neden?..
Neden evlenmeye… Evlenseler de çocuk sahibi olmaya ikna olmuyorlar?
Öncelikle… Kullanılan “ikna etmek” yaklaşımı çok sorunlu…
O yaşlara gelmiş birisi… Akletmekten… Muhakemeden… Ve ne yapıp yapamayacağını bilmekten aciz mi?
Neden ikna gereği hissediliyor? İkna gerekecek kadar kararsız ve edilgen kişilikler mi?
Bu bile… Nitel olarak onları önemsizleştirmek olmuyor mu?
Neyse… Uzatmayayım…
Diğer bir husus:
Gençler 1+1 evleri ve yalnız yaşamayı tercih ediyorlarmış…
Ulvi… Deruni… Ve bilinçsel bir analiz yerine… Basit/Sade ve Yalın bir bakışla; Öncelikle işsiz ve parasız oldukları… Konut fiyatları ve kiraların anasının dini kadar arttığı… Elektrik/Su/Doğalgaz gibi temel giderlerin baş edilemez hale geldiği için…
Mecburiyetten… Böyle bir tercih yapıyor olabileceklerini düşünmek daha doğru olmaz mı!..
Tabi ki hayır…
O zaman… Kendine iğne batırmak… Özeleştiri yapıp; “Biz neyi eksik veya yanlış yaptık, yapıyoruz…” demek zorunda kalacaksınız…
Yahu…
Hesap son derece basit ve ortada…
—Türkiye nüfusunun neredeyse dörtte biri, bu iktidar döneminde doğdu…
—AKP iktidara geldiğinde… Bugün 35 yaşında olanlar 11,
30 yaşında olanlarsa 6 veya 7 yaşında idi…
—Toplam seçmenin yüzde 35’i… 35 yaş ve altında…
—2002’de 2,38 olan doğurganlık hızı… 2024’de 1,50 seviyesine gerilemiş…
Demek oluyor ki;
Evlenmeye ikna olmuyor denilen kesim… Fi tarihinde… Tek Parti devrinde doğanlar veya Uzaylılar değil; Ak Parti devri çocukları…
Soruyorum o halde:
Sadece ve hep gençler mi suçlu? Sadece evlenmeyenler veya evlenip de çocuk yapmayanlar mı suçlu?
Çeyrek yüzyıldır ülkeyi yönetenlerin...
“Ben ümmetimin çokluğu ile övüneceğim” hadisini haykıran ama çoğalmak için insani bir zemin oluşturma kaygısı gütmeyenlerin…
Doğum gibi… Çocuk sahibi olmak gibi en hayati olguya “Allah deldiği boğazı aç bırakmaz” basitliği ve teslimiyetçiliğiyle bakanların hiç mi suçu yok!
El vicdan! El İnsaf!
Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.
egemen