Zaman gri mekân gri; Çakalların dans vakti…

Zaman gri mekân gri; Çakalların dans vakti…

Biri diyor:
Çulsuzdunuz,
Şimdi katrilyon sahibisiniz,
Bunu Cumhurbaşkanımıza borçlusunuz,
Ama vefasızsınız…
Öteki diyor:
Mesajım açıktı; olup bitenleri Cumhurbaşkanımız Erdoğan‘ın bilmesini istedim. Mesajım adresine ulaştı.
Cumhurbaşkanımızın ferasetinden asla endişe duymadım.

—Peki, sen ne diyorsun Troyalı?
—Hiçbir şey…
Bir şey diyenlerin, neyi diyemediklerinin ve aslında ne demek istediklerinin eğlencesindeyim.
Öyle bir an, öyle bir zaman yaşıyoruz ki;
An gri, alan gri…
Daha önemlisi;
Grinin her tonundan, kara kandan, yalandan ibaret suret-i haktan insanlar…

—Anlatıyorsun ama nece anlatıyorsun Troyalı?
Dilemma saçılıyor, muamma dökülüyor dilinden…
Aforizmatik, metaforik ve felsefik sözleri bırak da; olana bak ve ufkumuza bir mum yak!
—Tamam
Sen kaşındın…
Hem “biri şöyle diyor, öteki böyle diyor” diyorsun,
Hem de,
Görünene kör, söylenene sağır olabiliyor,
Ufkuna mum istiyorsun?
Bir kere olsun, bir kere
Akıl gözüyle bakabilsen;
Mesela:
“…Cumhurbaşkanımıza borçlusunuz” denerek, güya Cumhurbaşkanını savunmak için edilen lafın; aslında; “Sebep olan yapan gibidir” kabilinden, Cumhurbaşkanı’nı “müteselsil suçlu” noktasına getirdiğini çok net görürsün!
Basiret gözün açık olsa;
Mesela:
“Cumhurbaşkanımızın ferasetinden asla endişe duymadım.” demenin; mefhum-u muhalifiyle, “Kesinlikle ferasetinden şüphem var” demek olduğunu ve “feraset tartışması” açılmaya çalışıldığını idrak edersin…
Daha önceleri
Böyle sözler etmek, kimin haddineydi!
Ama
Gri anlar böyledir… Çakallar bilge kesilir…
Savunarak suçlar seni…
Hem nalına hem mıhına… Hedef, attır aslında…
Bunlar,
Bugüne kadar dünyalık biriktiren,
Şimdiyse korkmaya başlayan
Ve şahsi yarınları için kaygıya gark olanlardır.

—Yani
Onlar ki, artık  “Yolcudur Abbas/Bağlasan duramaz” diyen ve zula ettikleri dünyalığı yiyemeyeceğinden korkan yancılar ve yağcılar mıdır Troyalı?
—Görüneni geç, arkasına bak,
Söyleneni geç, söylenemeyene bak…
Bugün söylenen her söz,
Yapılan her uyarı, dürtüş, ikaz ediş; devran değişince, kıçını garantiye almanın önsözüdür.
Vergi Levhasız zenginleyenin, bulanık öngörüsüdür.
“Arşiv yalan söylemez! Açın bakın; korkudan kimse konuşamazken ben neler konuşmuşum” diyebilmenin altyapı çalışmasıdır…

—Yani
Bir nevi, “gelecek ağaya yatırım, gidecek paşayı satarım” rezervasyonu mu yapılıyor Troyalı?
—Bugünlerde,
Devrin muktedirine… Cüretkar ikazda bulunanlar aslında en cüretsiz, redsiz ve en kârlı olanlardır.
O yüzden,
Gri an, gri mekan…
Tam bunların istediği ortam…
Çünkü
Siyah da giyseler, kızıla boyalı saçlara da bürünseler; zaten hep gri renkteydiler. Bunlar,
Varlıkta ganimetçi, krizde gizlenmeci, sekerat anında levazımatçıdırlar.
Ve şimdi,
Müstakbel Ağa’ya hoş amedî, gidecek paşaya bye bye provası yapmaktalar…

—Yani,
Bu siyah giyen adamlar… Şair’in kastettiği insan görünümlü yılanlar mıdır Troyalı?
—Kesinlikle…
Bak,
Suret-i haktan görünen ama sireti b.ktan,
Taşıdığı kara kan, 
Cemaziyel evveli tan tan olan bu aslan görünümlü sırtlanlar için Ahmet Arif, kundaktaki Adiloş Bebe’yi şöyle ikaz eder:
“Bunlar,
Engerekler ve çıyanlardır…
Bunlar,
Aşımıza, ekmeğimize
Göz koyanlardır…
Tanı bunları,
Tanı da büyü…”

—Çok ağır olmadı mı Troyalı…
Bu kadar da olmaz ki yani!
Biraz ağır olsan…
—Az bile…
Bunlar,
Konuşması gerektiğinde sus-pusturlar.
Puştturlar…
Her dem kalaycıdırlar ve gelecek olana da, hazırlıklıdırlar.
Arsızdırlar…
Konuşmak için bulanık havayı beklerler.
Pusludurlar…
Asla değişmezler ama her değişikliğe ayak uydururlar.
Uydurukturlar…

Bekle ve gör…
Gelen gelip, giden gittiğinde;
İftiraya varan itirafçılar,
Günah çıkartıcı masum(!) aldanmışlar,
Ve
Yeninin en yalakası, gidenin beter sövgücüsü yine bunlar olacaktır.
Belki de,
Gelen Ağa, “Devrik paşaya ilk taşı en günahsız olanınız atsın” dediğinde…
İlk koşacak günahsızlar(!) yine bunlar olacaktır!

—Ama…
Bu çok hazin bir durum değil mi Troyalı!
Bunları abartan, kubartan, semirtenler bu kadar mı öngörüsüz!
Gözleri kör, kulakları sağır, akılları sükutta mı?
Unutma,
Bir şeyi en çok söyleyen, o şeyi en çok ihlal edendir.
Ama aslında, ne ederse kendine eder!
Söyle bana,
Araf Suresi/Ayet 179’u en çok kim söylerdi?
Cevap verme!
Cevap, zaten sorunun içinde…
Artık soru da sorma; susadım ve susuyorum…


Gelecek Ağa’ya da, gidecek Paşa’ya da,
Sana da, ona da,
Bugüne de yarına da,
Gerçeğin acı yüzü Tevfik Fikret’ten gelsin:
“…Bugün hiç durmadan arıyor insan,
Gitgide görüyor işin içyüzünü de…
Senin hokkabazlar unutmuşlar geleceği,
İsa ile Musa; aldatılan ve aldatan…
O büyülü değnek, bir koca kuyruklu yalan…
İşte insanoğlu, bir yerde böyle sapık;
Beserin böyle delaletleri var,
Putunu kendi yapar kendi tapar…

Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.

Yorum Yazın
  • Mavi Beyaz
    Ah,Troyalı!
sohbet islami chat omegle tv türk sohbet islami sohbet cinsel sohbet