Hadi bugün bir olsun...

Bugün önce sizi Uzak Doğu’ya, kendilerinin deyimi ile ejderhanın torunlarının yuvası Çin’e götüreceğim.
Eşsiz doğası, geçmişi, kültürü, ticareti ile dünya mirasına değer katan bir ülke.
Hadi biraz göz atalım...
Öylesi değiller,
Sıradan değiller,
Düşünceleri hiç sıradan değil.
Zaman zaman fiziksel aktiviteleri anlıyorsun ama zihin kodlarını anlamak mümkün değil.
Doğu Asya’da var olan büyük bir devlet.
Tarihte iki milletin ismi sıkça dillendirilir Çinliler ve biz Türkler!!!
Tozlu raflarda hala iki medeniyetin savaşlarını yazan kitaplar vardır ve hatta Çinlilerin, Türk akıncılarına karşı Çin seddini inşa ettiklerini söyler.
Bugün toplumumuzda kime sorsak, kısa boylu çekik gözlü adamları, kurallara bağlı ve çalışkanlıkları ile tanımlar.
Evet öyleler.
Az yemek yiyor, az konuşuyor, çok yürüyor ve çok çalışıyorlar.
Zamanın değiştiğini ve zamanla birlikte alışkanlıklar, çalışma disiplini, eğitim, sosyal hayat dinamiklerinin değiştiğini biliyoruz.
Bu değişim ile dünya ekonomisinde paranın batıdan doğuya kaydığını görmemek mümkün değil.
Hatta Amerika başkanı Trump’ın elindeki ekonomik gücü kaybetmemek adına nasıl çırpındığını, buna rağmen Çinlilerin de sessiz sedasız işlerini yaparak hem dünyaya, hem de Amerika’ya nasıl ayar verdiklerini izliyoruz.
Dünyanın zorba güçleri son elli senede Çin’in ekonomik hegemonyasını kabul etti.
Peki Çin bunu nasıl başardı?
İşte cevap aramamız gereken, irdelememiz gereken ve örnekleri uygulamamız gereken konu bu.
Yazmadan önce iyi bir araştırma yaptım ve Ülkemize geçici görevle gelen Çin vatandaşı Han Song ile zaman geçirdim.
Hani gördüklerim, duyduklarım ile tahayyül ettim. Ne kadar yazmak istemesem de terazinin kefeleri öyle ağır basıyor ki aramızda değil 5 -10 sene, 500 sene var.
Ben milliyetçi bir adamım ve bu neticeyi görmek beni ziyadesiyle üzdü.
Bizim konuştuklarımız / gündemimiz ile adamlarının konuştukları / değerlendirdikleri arasında uçurum var.
Mesela onların meclisinde terör örgütü sözcüsü bir siyasi hareket yokmuş. Tek partiyle yönetiliyor olsalar da Ulusal Halk Konseyi ismini verdikleri geniş tabanlı temsil meclisinde de terör seven ve terörü destekleyen ses yokmuş.
Bizde apartman yönetecek kapasitesi olmayan, eşini yönetemeyen adam, devletin başını hoyratça eleştirebiliyorken, Çin’de insanlar zamanı kullanmayı o kadar iyi öğrenmişler ki kendi alanları dışındaki konular onlarda gündem olmuyor.
Sporu spor adamı, siyaseti politikacı, depremi jeolog, eğitimi öğretmen, sağlığı doktor konuşuyor.
Yani boşa konuşmak, boşa zaman harcamak, Çinliler için kendilerine yapılmış bir saygısızlık olarak değerlendiriliyor.
Anlatmak istediğim; fiziki ve görsel olarak, teknoloji olarak, ekonomik olarak bizden çok daha ilerde oldukları ve insanlarının rahat / mutlu yaşadıkları aşikâr ama dikkatinizi çekerim adamlar düşünce olarak bizden çok öndeler. İşte bütün fark da burada.
Bizde herkes her alanda bilgisiz fikir sahibi, onlarda herkes bildiği alanda efor sahibi.
Kısacası biz konuşmuşuz, adamlar yapmış.
Aziz milletimizin bizlere gurur ve güç veren, iman ile yoğurduğumuz yüce üstünlüklerimiz var ve bunlar bizim medeniyetimizin mirası.
Mesela; imanımız gibi, saygımız gibi, savaş kahramanlıklarımız gibi, ailemiz gibi, misafirperverliğimiz gibi.
Ama bu ve bunun gibi örnekleri de yitirmeye başladığımız son dönemlerde elimizde hiçbir kıymetin kalmıyor olması korkutucu.
Yitirdiğimiz aile bağlarımız, aile kültürümüz, bizi biz yapan değerlerimiz aslında Batı’nın işleyen planı karşısında kaybettiğimiz anlamında okunuyor.
Geçmiş mirasını teknoloji ve yeniliğin kalbinde tutmasını bilen Çinlilerinde bu plana karşı kazandıklarını okumak da zor değil.
Keşke Osmanlı başta olmak üzere ecdadımıza düşman bir toplum yetiştirilmeseydi.
Oysa, Çin vatandaşı Han; tarih boyunca yaşamış 13 Çin hanedanlığı hakkında bir kötü söz söylemek şöyle dursun, tarihi ile ilgili konuşurken saygıyla konuşuyor.
Bizde ise hala Osmanlıya pervasızca küfredebilen, sevmiyorum diyen aslından ve neslinden utanan yurttaşlarımız olması aradaki farkı ortaya koyuyor.
Aradaki en büyük farkımız bu işte; onlar saygı ve sevgiyle kazanmışken, biz ise yüzyıldır nefret dili ve eylemleriyle kaybetmişiz.
Biz milletçe medeniyet diye diye Batı’nın pis planının oyuncağı olmuşken, konuşurken Tusibasa, Pokemon dediğimiz adamlar; o pis plana karşı iradelerini ortaya koymuşlar.
“Zararın neresinden dönülürse, kardır” diyecek, teşhis ettiğimiz konuların çözümünü arayacak ve kendi kodlarımıza dönerek tedavi olacağız.
Doğu Türkistan’da yaptığı zulüm bizim nazarımızda Çin’in karnesine hep eksi not yazar lakin, akıl bize ihtiyatlı olmayı emreder. Bu kadar görüp ders çıkartmazsak bize yazık olur.
Bugünü milat kabul edip iman, edep ve haya ile tekrar geleceğimizi inşa etmek birinci vazifemiz olmalı.
Şuursuz, şükürsüz, asalak bir Z kuşağı değil,
Hezarfen gibi göklere uçmayı hedefleyen; Biz yaptık, yine biz yapacağız, biz vardık, yine biz olacağız diyen ve bu uğurda çalışan Teknofest kuşağını hızlıca inşa etmek zorundayız.
Bir derviş hikayesi ile tamamlayalım.
‘Dervişin biri talebeleriyle deniz kenarında gezerken denize taş atan bir meczub ile karşılaşmış.
Derviş meczuba ne yaptığı sormuş,
Meczub da gelen dalgaları saydığını söylemiş.
Ardından derviş kaç tane saydığını sorunca meczub ona;
“Saydıklarımı boş ver, bu gelen bir” demiş’.
İşte bizim de milletçe, ivedilikle bu meczub kadar irade gösterip bir silkelenme yapmamız lazım.
Yarın geç olmadan, Hadi bugün bir olsun...
Kalın sağlıcakla...
Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.