Hayatı hikâye olan adam: Sait Faik

Edebiyatın yankısı bazen hayatın tam ortasından geçer. Sesine kulak verdiğimizde, o ses yalnızca yazılmış olanların değil; yaşanmış olayların, hissedilenin duyguların, terk edilmiş ortamların ve unutulmuş hayâllerin iç sesidir. Türk hikâyeciliğinde bu sesi en içli, en yalın ve en sahici şekilde duyuran isimlerden biridir Sait Faik Abasıyanık. O, kalemiyle bireyin hem iç dünyasına hem de toplumsal yalnızlığına bir pencere açar. Hikâyeleriyle okuru gökyüzüne baktırır lâkin adımlarını sokaklarda gezdirir. Balıkçıların, kıraathane müdavimlerinin, işsizlerin, serserilerin, sokak köpeklerinin, martıların ve adaların yazarıdır. Kentin kenarında, hayatın kıyısında duranları anlatırken aslında edebiyatın merkezine insanı yerleştirir.
Sait Faik’in edebî dünyasında biçimsel bir kurmacadan ziyade, sezgiyle örülü, iç gözleme dayalı, atmosfer ağırlıklı, ruhsal devinimlere açık bir yapı yer alır. Onun dili, sanki konuşur gibi akan, edebiyattan çok hayatla ilgilenen fakat yine de sanatın tam ortasında duran bir dildir. Türk öykücülüğünü memleket hikâyeciliğinin kalıplarından çıkarıp bireyin iç dünyasına odaklayan modern anlatının kurucu isimlerinden olan Sait Faik, öykülerinde anlatıcının sesiyle karakterin ruhunu, olayın atmosferini ve mekânın dokusunu aynı paragrafa sığdırabilen bir anlatı ustasıdır. Onun öykülerinde “hikâye” bir vakanın yanı sıra, bir hâlet-i ruhiye, bir bakış açısı, bir duygu iklimidir. Dolayısıyla Sait Faik’i sahneye taşımak, bir biyografinin ötesinde; onun edebî ruhunu, yazma itkisini, sokakla kurduğu o şiirsel ilişkiyi sahnede yeniden kurmak demektir. Bu da ancak gerçek bir edebiyatsever ve teatral zekâsı güçlü bir sahne insanı tarafından başarılabilir.
Tam bu noktada, Özgür Özgülgün’ün yazıp oynadığı My Ticket yapımı olan “Hayatı Hikâye Olan Adam Sait Faik” oyunu devreye giriyor. Oyunculuğundan ve çocuklara hitap eden eserlerinden tanıdığımız Özgülgün, bu kez edebiyatın derin sularına açılan bir tiyatro projesiyle karşımızda... Fakat bu sadece bir uyarlama ya da biyografi oyunu değil; aynı zamanda bir edebî iz sürme, teatral bir keşif ve çok katmanlı bir sahneleme denemesi... Oyun, tiyatroseverleri bir yazarla, bir yazma arzusuyla, bir dertle, bir bakışla tanıştırıyor.
Edebi Referanslarla Örülmüş Bir Dramaturji
Dramaturjik olarak oyunun en dikkat çeken yönlerinden biri, yalnızca Sait Faik’in yaşamı değil, onun edebî evrenindeki detayların da sahneye taşınması... Hikâyelerinden alınmış replikler, karakter tasvirleri, hayvan figürleri, sokak betimlemeleri, yazarın etkilendiği kişiler ve dönemindeki edebiyat camiasının izleri metne yedirilmiş. Bu yönüyle temsil, bir tiyatro deneyimi olmakla beraber bir edebiyat yolculuğu oluyor. Bu tür oyunlarda çoğu zaman tehlikeli olabilecek “kahramana methiye” tuzağına düşmeden, samimi bir saygı ve edebî bir duyarlıkla yazarın dünyasına giriliyor.
Senan Kara’nın Reji Dili
Oyunun bu denli etkileyici yapıya kavuşmasında, kuşkusuz yönetmen Senan Kara'nın sahneleme becerisi belirleyici bir rol oynuyor. Kara, bu projede yalnızca bir reji kurmamış, aynı zamanda bir edebiyat evreninin sahnedeki dengesini kurmuş. Ne anlatıcıya fazlaca yaslanıyor ne de görsel efektlerle metni bastırıyor.
Yönetmen, metnin özündeki sadeliği ve samimiyeti sahneye taşırken, teatral anlatının gerektirdiği dramatik yapıyı da ihmal etmiyor. Özellikle akışkanlık, sahneler arasındaki ritmik bütünlük ve görsel işitsel ögelerin metne hizmet eden kompozisyonu, reji dilinin şiirsel bir anlatım arayışında olduğunu gösteriyor. Oyuncu ile mekân, ışık ile duygu, müzik ile anlatı arasındaki ilişkiyi büyük bir titizlikle kuran Kara, dikkati her an diri tutmayı başarırken, anlatının duygusal derinliğini de göz ardı etmiyor.
Oyun boyunca göze sokulmadan kurulan zaman ve mekân geçişleri, rejideki sinematografik tatları da işaret ediyor ama bu yaklaşım, tiyatronun özünü bozmayan, aksine onun olanaklarını genişleten bir nitelik taşıyor.
Sait Faik’in Rüzgârına Teslim Olmak
Oyunun sahne yapısı, klâsik anlatı tiyatrosunun ötesine geçen bir tavırla kurgulanmış. Gerek görsel gerek işitsel gerekse dramaturjik olarak çok katmanlı bir anlatım dili var. İzleyenlere hem entelektüel bir okuma deneyimi hem de duygusal bir sahne yolculuğu sunuluyor. Oyunun başında Özgülgün’ün seyirciye dönerek “Sait Faik Abasıyanık’ı düşünüyorum. Bu sefer yazarın değil, hikâye kahramanının izini sürmek için vapura biniyorum.” demesi, oyunun ana izleğini belirliyor: Bu bir yazar portresi ama aynı zamanda onun kurduğu evrenin içinde dolaşma, dolaşırken de kendi içimize çarpma hikâyesi. Özgülgün’ün oyunculuğu ise bu dolaşmayı mümkün kılan temel araç; kısa sürede karakterden karaktere geçebilen, her bir kahramanın ruh hâlini bir anlığına da olsa sahnede canlandırabilen bir oyunculuk pratiği izletiyor. Oyuncunun aksan kullanımı, beden dili, mimik ve ses tonu değişimleri başarılı biçimde karakter geçişlerini destekliyor. Oyuncunun iç enerjisi sahneye siniyor; hikâyeyi anlatmıyor sadece, yaşıyor ve yaşatıyor.
Sahne Tasarımında Dönem ve Duygu Arasındaki Denge
Sahne tasarımı minimal ve işlevsel... Serkan Kavurt’un dekor tasarımı, adeta bir Sait Faik öyküsünün mekânına dönüşüyor. Denizi çağrıştıran tonlar, ada dokusunu hissettiren detaylar, gündelik hayatın sıradan ama şiirsel nesneleri sahnede bambaşka bir havaya dönüşüyor.
Oyunun en büyük artılarından biri de atmosfer yaratmadaki başarısı. Bu bağlamda İsmail Çoruh’un ışık tasarımı övgüyü hak ediyor. Işık, yalnızca bir aydınlatma aracı olarak değil; zaman ve mekân geçişlerinin, duygusal iniş çıkışların da anlatıcısı olarak kullanılıyor. Işığın rengi, yoğunluğu ve yönüyle bir sahneden diğerine adeta bir öykü paragrafı gibi geçiliyor.
Teknolojinin Kullanımı
Oyunda kullanılan video tasarımlar, yapay zekâ destekli çizimler ve animasyonlar da metnin estetik evrenine hizmet ediyor. Ünsal Özcan’ın tasarımı olan görsel ögeler, hikâyeyi anlatmaktan ziyade onun duygusal yankısını güçlendirmek üzere devreye giriyor. Özgülgün’ün anlatımıyla birlikte ekranda beliren bir martı ya da bir vapur görüntüsü, seyircide hem görsel hem de duygusal bir çağrışım yaratıyor. Teknoloji burada göze sokulmayan ama hissedilen bir fon görevi görüyor.
Müziğin ve Sesin Anlatıcı Gücü
Sinan Arslan’ın müzikleri, oyunun ruhuna dokunan bir başka tabaka olarak öne çıkıyor. Müzikler ne fazla ne eksik; yerinde, zamanında ve oyunun duygusal iniş çıkışlarına paralel şekilde yerleştirilmiş. Özellikle fon sesleri —martı çığlığı, vapur sesi, ada rüzgârı— izleyicinin mekân algısını derinleştiriyor. Bu sesler, öyle başarılı kullanılmış ki seyirci kendini adeta Burgazada’da bir sokakta yürüyormuş gibi hissedebiliyor.
Edebiyatın Tiyatrosu, Tiyatronun Edebiyatı
“Hayatı Hikâye Olan Adam Sait Faik”, edebiyatla tiyatronun nasıl iç içe geçebileceğini gösteren başarılı bir örnek. Didaktik olmayan ama düşündüren, nostaljik olmayan ama hatırlatan, basit olmayan ama ulaşılabilir olan bu oyun, edebiyatı sahneye taşımanın en zarif yollarından birini sunuyor. Sait Faik’in dünyası, yalnızca anlatılmakla kalmıyor, sahnede yeniden yaşanıyor. Bu bağlamda “Yazmasam çıldıracaktım!” gibi adeta Sait Faik’le bütünleşmiş ve yazın serüvenini özetleyen bir cümlenin kullanılması yazarın yazma itkisini daha da görünür kılabilirdi lâkin bu eksiklik hissi, oyunun genel başarısını gölgelemiyor.
Sonuç: Tertemiz Bir Oyun
Nihayette “Hayatı Hikâye Olan Adam Sait Faik”, yönetmenlik, oyunculuk, sahne tasarımı, içerdiği edebî ve teatral katmanlarla seyircisine hem düşünsel hem de estetik bir deneyim sunuyor. Yaklaşık 45-50 dakikalık sürede zaman algısını yitirecek kadar yoğun fakat izleyenleri yormayacak kadar dengeli bir yapı kuruluyor. Oyun, özellikle gençlerde okuma sevgisini tetikleyecek bir güç barındırıyor.
Bu oyun izlenmeli. Hatta izlendikten sonra paylaşılmalı, konuşulmalı, önerilmeli zira bu sadece bir tiyatro oyunu değil; Sait Faik’in öykülerinden bize kalan o ince, o buruk, o güzel hatıranın sahnedeki sureti…
Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.
Egemen