Tiyatroda "Yıldız" tuzağı

Tiyatroda "Yıldız" tuzağı

Günümüz oyunlarında giderek yaygınlaşan ve hasar oluşturan pratiklerden biri, maalesef salt popüler figürlerle sahne kurma arzusu… Oyunculuk eğitimi veya mahareti olmayan televizyon yıldızlarının, mankenlerin ya da sosyal medyada geniş takipçi kitlesi olan sözde fenomenlerin tiyatro sahnelerinde yer alması ne yazık ki artık istisna değil, neredeyse sektörün trendi hâline geldi. Bu tercihin ardında ise çoğu zaman sanatsal gerekçelerden ziyade ekonomik motivasyonlar yatıyor ancak bu yaklaşım, tiyatronun temel işlevlerinden biri olan temsil, katarsis, toplumsal yüzleşme ve bilhassa estetik bir bakış kazandırma fonksiyonlarına ciddi zararlar veriyor.

Tiyatro, eski çağlardan bu yana sadece bir eğlence aracı değil, aynayı bireye ve topluma tutan ve hem insanın hem de cemiyetin kendiyle yüzleştiği bir sanat biçimi olmuştur. Bu yüzden oyunculuk sanatı, yalnızca metni ezberleyip sahneye çıkmaktan ibaret değildir. "Tiyatro yapıyorum" demek için; bedeni, sesi ve ruhu ile bir karaktere can vermek, bununla birlikte dramaturjik bir sürecin içinde düşünsel sorumluluk üstlenmek gerekir. Oysa birçok yapımcı ve ekip yöneticisi, bu sanatsal yükümlülüğü göz ardı ederek popüler isimleri "seyirci çeker" düşüncesiyle sahneye taşıyor, nitelikten ziyade nicelikle ilgileniyor. İşte tam bu noktada, piyasa tiyatrosu kavramı devreye giriyor. Özellikle 20. yüzyılın ortalarında Anglo-Amerikan sahne geleneklerinde ortaya çıkan bu eğilim, tiyatroyu bir "ürün", izleyiciyi ise bir "tüketici" olarak konumlandırıyor. Türkiye’de de bu anlayışın yansıması olarak, bazı özel tiyatroların televizyon veya sosyal medya dünyasından tanıdık simaları sahneye taşıyarak "tek perdelik komedi" furyasına katıldıklarını; sezonluk dizilerde oynayan, hiçbir sahne deneyimi olmayan kişileri başrollerde seyircinin huzuruna çıkardıklarını sıkça görüyoruz. Bu tarz yapımlarda genellikle metin seçimleri de aynı anlayışa paralel olarak, entelektüel derinlikten uzak, kolay hazmedilen, ucuz mizahı önceleyen yapıtlar oluyor. Birkaç ünlü ismin fotoğrafıyla süslenen afiş, kaliteli tiyatro izleyicisini değil, o kişilerin sabun köpüğü gibi olan hayran kitlesini hedefliyor. Böylesi işlerin en dikkat çekici sorunlardan bir diğeriyse metinlerin ve rejilerin yüzeyselliği... Büyük kitlelere hitap etmek amacıyla basitleştirilen, karmaşık düşünce yapılarından ve estetik arayışlardan arındırılan bu faaliyetler, bireyin analiz etme ve diyalektik uslamlama yetisini törpülüyor. Anlatılan hikâyelerin çoğu benzer kalıplara dayanıyor, karakterler klişelere sıkışıyor, olay örgüsü derinlikten tamamen yoksun kalıyor. Birey, bu tekrar eden yapılar içinde düşünmeye ve üretmeye değil, sadece tüketmeye yönlendiriliyor. Sanatın temelinde yer alması gereken rahatsız etme, sorgulatma ve dönüştürme işlevleri, sakil popüler üretimlerde çoğunlukla göz ardı ediliyor. Zaten günümüzde kimi popüler çalışmalar yani sadece “para”yı hedefleyen ve bu maksatla da geniş kitlelere ulaşmak için her türden bayağılığı ve betliği mübah sayan kitaplar, diziler, filmler, şarkılar ve sosyal medya içerikleri, hayatımızın neredeyse her alanını kuşatmış durumda… Tiyatro az da olsa bir kurtarıcı olurken sahnelerde aynı minvalde yapıları görmek kabul edilemez oluyor. 

Güldürü tiyatrosu, çarpıklıklar tiyatrosu, ilişkiler komedisi, adı her ne olursa olsun, bunların tamamı tartışmasız ciddi bir estetik ve oyunculuk disiplini gerektirir fakat söz konusu çalışmalarda mizahın çoğu zaman karakter ve durum komedyasından çok, popüler referanslara ve hazır tepkilere dayandığı ve dramaturjik yapıdan uzak metinlerin olduğu bir gerçektir. Bu işlerin bazılarının sahne arkasında ya da yan rollerinde nitelikli tiyatro sanatçıları çalışıyor olabilir lâkin şöhret isimlerin yetersiz oyunculuk performansları, çoğu zaman bu emeği de gölgede bırakıyor ve o usta isimlere en hafif tabiriyle vefasızlık ve saygısızlık oluyor. Ayrıca bu eğilim, eğitimli oyuncuların ekip bulma, sahne alma, seslerini duyurma ve meslekî gelişimlerini sağlama alanlarını daraltmakla beraber, liyakat ilkesinin tiyatroda da zedelenmesine yol açıyor.

Elbette bu tür yapımları tümden yok saymak ya da değersiz ilân etmek kolaycı bir yaklaşım olur zira tiyatro, her zaman toplumun içinde gelişen ve dönüşen bir yaşam formudur. Bu anlamda popüler tiyatro da bir fenomen olarak incelenmeyi ve izlenmeyi hak eder fakat asıl mesele, bu prodüksiyonların sanat iddiası taşıyıp taşımadığıdır. Eğer bu konstrüksiyonlar, bir eğlence gösterisi olarak konumlandırılır ve kendilerini bu şekilde sunarlarsa, o zaman izleyiciyle kurdukları ilişki daha dürüst bir zemin üzerine oturabilir. Sorun, bu muvakkat işlere "tiyatro" adının verilmeye, hakiki oyunlarla aynı minvalde değerlendirilmeye ve nitelikli eserlerle benzer düzlemde sunulmaya çalışılmasıdır. Burada da mecburen eleştirel düşünce devreye giriyor. İstedikleri kadar kimi tiyatro prodüktörleri bu durumu "Salon kiraları yüksek, izleyici tiyatroya gelmiyor, bu devirde ayakta kalmak için ünlü isimler şart..." türünden açıklamalarla bir "zorunluluk" olarak sunsunlar. Her türlü zorluğa rağmen İstanbul'da ya da Anadolu’nun birçok kentinde, küçük bütçelerle yaratıcı oyunlar yapan, oyunculuk disiplini yüksek, metin seçimi titiz gruplar da var. Tiyatroyu sadece bir geçim kapısı değil, bir sanat alanı olarak gören bu kişiler ve gruplar, seyirciyi kolay kazanmasalar da zaman içinde sadık bir izleyici kitlesi edinmeyi başarıyorlar ki yıllar sonra kendilerinden saygıyla bahsettirenler de bu isimler ve ekipler oluyor. Bu da bize, ekonomik şartlara rağmen tiyatronun hâlâ dirençli ve tavizsiz bir alan olabileceğini gösteriyor.

Sonuç olarak, tiyatronun ünlü isimlere ihtiyaç duyduğu değil, tiyatro sanatına gerçekten katkı sunmak istiyorlarsa asıl bu isimlerin tiyatroya ihtiyaç duyduğu unutulmamalıdır.  Popülerlik, sahnede olma konusunda tek başına bir kişiye hak kazandırmaz. Bir afişte parlayan yüzlerin ardında, sahnenin gerçeğini unutmayan, tiyatronun özüne sadık, oyunculuğu hem bir zanaat hem de sanat olarak gören bir anlayış olmadıkça, bu tür yapımlar yalnızca geçici bir parıltı olmaya mahkûmdur. Oysa tiyatro; geçiciliğin değil, kalıcılığın sanatıdır.

Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.

Yorum Yazın
sohbet islami chat omegle tv türk sohbet islami sohbet cinsel sohbet