LGS ve YKS gibi sınav dönemleri yaklaşırken, öğrencilerin yalnızca akademik değil, psikolojik olarak da hazırlanması büyük önem taşıyor. Sınav performansını belirleyen temel etkenlerden biri olan "sınav kaygısı", çoğu zaman başarısızlıktan çok, başarısız olma düşüncesinin kendisinden besleniyor. Liv Hospital Samsun’dan Psikolog Ozan Yazıcı, sınav kaygısı konusunda açıklamalarda bulundu.
"Sınav deneyimi bir mücadele alanına dönüşür"
Sınav kaygısının ne olduğundan bahseden Psk. Özcan, "Sınav kaygısı; olumsuz senaryolar, yüksek beklentiler ve felaketleştirme içeren düşüncelerle şekillenen, çoğu zaman gerçekçi dayanaklardan yoksun bir kaygı türüdür. Bu nedenle ‘yalancı kaygı’ olarak da adlandırılır. Gerçek bir tehdit olmadığında bile bedenin ve zihnin alarm durumuna geçmesine neden olur. Sonuçta öğrencinin dikkatini toplama, bilgiyi hatırlama ve düşünme becerileri zayıflar; fiziksel belirtiler (terleme, mide bulantısı, çarpıntı) eşlik eder ve sınav deneyimi bir mücadele alanına dönüşür" diye konuştu.
"Düşük ve orta düzeyde bir kaygı işlevseldir"
Kaygının tamamen ortadan kaldırılması değil, yönetilebilir düzeyde tutulmasının hedeflenmesi gerektiğini söyleyen Psk. Özcan, "Düşük ve orta düzeyde bir kaygı, dikkati toplamak, motive olmak ve zamanla yarışmak açısından işlevseldir. Bu noktada önemli bir gerçek şudur; sınava yüklenen anlam, kaygı düzeyini doğrudan belirler. Sınavı hayatın dönüm noktası olarak görmek, kazanmayı ise değerli olmanın kanıtı gibi yorumlamak, doğal bir değerlendirme sürecini sancılı bir sınava dönüştürür. Ancak gerçekte, lise ve üniversite sınavları hayattaki birçok sınavdan sadece birkaçıdır. Bir işi zamanında yetiştirmek, bir ilişkide kriz yönetmek, evde yanan yemeği telafi etmek de kendi içinde sınav niteliği taşır. Fark, sadece bağlamdadır" şeklinde konuştu.
"Kaygıya sebep olan çevredir"
Ebeveynlere düşen sorumluluklara değinen Psk. Özcan, "Çoğu zaman bu aşırı anlam yüklemenin kaynağı öğrencinin kendisi değil, çevresidir. Özellikle ebeveynler iyi niyetle yaptıkları birçok yönlendirme ve uyarıyla farkında olmadan çocuklarının kaygı seviyesini artırabilirler. Daha iyi bir gelecek arzusu, çocuğun zihninde ‘başarısız olursam sevilmem’ gibi düşüncelerle yer değiştirebilir. Bu yüzden ebeveynlerin tutumu, kaygının oluşmasında ya da sağlıklı yönetilmesinde kritik bir rol oynar" dedi.
"Ailelere ve sınava girecek çocuklara öneriler"
Psk. Özcan, sınav sürecinde kendimize ve çocuğumuza hatırlatabileceğimiz bazı gerçekleri şöyle sıraladı: "Bu, hayatın içindeki birçok sınavdan sadece biri. Sonuç her ne olursa olsun, ölüm yok. Hayat devam ediyor ve her zaman yeni fırsatlar doğar. (İstediğin liseyi/üniversiteyi kazanamamış olmak, istediğin mesleği seçemeyeceğin anlamına gelmez!) Başarı sadece sonuçta değil, sürecin kendisinden keyif alabilmekte saklıdır. Her sonucu kontrol edemeyiz. Bazı değişkenler bizim dışımızdadır. Kendine sor: En kötü ne olabilir? Eğer bu sorunun cevabında hayatı tehdit eden, geri dönüşü olmayan bir durum yoksa, o zaman umut baskındır. Hem de en yalın ve en gerçek hâliyle, gözünün önündedir. Tek yapman gereken görmek istemek."
Psikolog uyardı: "Sınav kaygısı doğru yönetilmezse başarıyı engelleyebilir"
Sınav kaygısı hakkında uyarılarda bulunan Psikolog Ozan Yazıcı, "Düşük ve orta düzeyde bir kaygı, dikkati toplamak, motive olmak ve zamanla yarışmak açısından işlevseldir. Sınavı hayatın dönüm noktası olarak görmek, kazanmayı ise değerli olmanın kanıtı gibi yorumlamak, doğal bir değerlendirme sürecini sancılı bir sınava dönüştürür. Ancak gerçekte, lise ve üniversite sınavları hayattaki birçok sınavdan sadece birkaçıdır" dedi.
