Suriye'nin güneyinde İsrail, kuzeyinde Türkiye hakimiyeti mi başlıyor?

Ne oldu; gelin birlikte bakalım:
Tam da Amerika’nın HTŞ ve Ahmet Şara’yı terör listesinden çıkarttığı/Suriye’ye yaptırımları kaldırdığı bir anda ne olduysa oldu ve Suriye bir anda yeniden karıştı.
Bu esnada,
ABD Ankara Büyükelçisi ve aynı zamanda Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack “Ulus devletler İsrail için büyük tehlike arz etmektedir” gibi tehlikeli bir açıklamada bulundu.
Hatırlayın;
Aynı Barrack geçen ay da, bölgeye işaret ederek “Osmanlı Devleti’nin bir milletler topluluğu” olduğu vurgusu yapmış ve bu sisteme sempatisini dile getirmişti.
Tesadüf mü bunlar?
Tabi ki değil. Hele de bu sözler Barrack gibi bir emlakçıdan/sosyoloji ve diplomasiyi iplemeyen; olay ve gelişmelere salt faydacı yaklaşan birinden geliyorsa; hiç mi hiç tesadüf olamaz.
Bu kadar da değil; başka şeyler de oldu.
Aynı büyükelçi bugüne kadar Amerika’nın himayesinde görünen ve bilinen Rojava yönetimine/YPG’ye had bildirici/Türkiye’nin de tezlerine uygun ikazlarda bulundu.
İlginç mi? Evet oldukça ilginç...
Suriye’nin güneyinde Dürzi/Bedevi aşiretleri ve Şara askerleri arasında kan gövdeyi götürürken, İsrail bombaları Şam’a kadar gelirken başka bir şey daha oldu:
Türk Devlet Yetkilileri “Suriye savunma ve askeri destek isterse vermeye hazırız” dedi.
Şaşırdım mı? Kesinlikle şaşırmadım ve hatta bu açıklama neden gecikti diye düşünüyordum.
Zaten çok zaman geçmeden Suriye yönetiminden de cevap geldi ve “Türkiye’nin teklifini kabul ediyoruz” denildi.
Acaba Amerika, Türkiye ve İsrail’e şöyle demiş olabilir mi:
“Bu Suriye işi fazla uzadı. Gerekirse kapalı kapılar ardında veya Büyükelçi Barrack üzerinden İsrail’le de konuşun ve bu işi bir an evvel bitirin. Benim Çin gibi daha büyük bir sorunum var. Artık İsrail’in ne kaprisleriyle, ne şımarık evlat moduyla ne de Suriye’de bilmem hangi grupların sorunlarıyla uğraşacak halim yok. Ben size yol verdim; konuşun anlaşın/paylaşın ama Suriye sahasında sorun duymak istemiyorum…”
Olur mu? Olur çünkü gelişmeler ona işaret ediyor.
Artık yeni bir konsept/Suriye sahasında yeni bir realite var.
Nedir?
Arkadaşlar!
Önce şu değişmez tespiti yapalım:
Amerika ve hatta pek çok eleştiri getirseler de Avrupa ülkeleri için İsrail ve İsrail’in bölgesel güvenliği her şeyin önündedir.
Buradan hareketle,
Amerika ve İsrail her ne kadar başta Arabistan olmak üzere; Birleşik Arap Emirlikleri/Katar/Bahreyn gibi Arap ülkeleriyle ne kadar iyi ilişkiler geliştirmiş olsa da; İsrail’in bölgesel güvenliği için yeterli değildir.
Bölgede İran başta olmak üzere; diğer ülkeleri ne kadar istikrarsız hale getirirlerse getirsinler yine de güvenlik kaygılarının bitmeyeceğinin çok net farkındalar.
Bu ne demektir?
Her şekilde, bir kurumsallığı/tarihselliği ve devlet geleneği olan, coğrafi vazgeçilmezliğe sahip bir ülke ile iyi ilişkilere ihtiyaç vardır.
Bu ülke ise Türkiye’dir.
Daha 5-6 ay önce/Esad Rejimi yıkılıp Şara, yönetime geçince “İş daha yeni başlıyor/Artık eskisi gibi bir Suriye devleti olmayacak/Kaldı ki, dünden bugüne her zaman çok önemli bir stratejiye sahip adı Suriye olan bugünkü coğrafya hiçbir zaman devlet olamadı ama devletler için her daim vazgeçilmez bir coğrafya oldu” diye tespitlerde bulunmuştum.
İşte şimdi zurnanın zırt dediği noktadayız:
İddialı bir söylem gibi gelebilir ama öngörüm ve duyumların çerçevesinde, şekli ve adı ne olursa olsun; Suriye’nin güneyinde İsrail, kuzeyinde Türkiye hakimiyeti tesis edilecek.
Türkiye, ÖSO bölgesi denen sınır bölgelerinden aşağılara doğru inecek. Fırat’ın Doğusu/Rojava bölgesi, Kürtler’de/YPG’de kalacak ama Türkiye’nin icazet verdiği form ve konumda…
Peki, bu paylaşım veya yeni realite Türkiye’nin mi isteği?
Değil… Ama bazen tarihsel gelişmeler bazı ülkeleri bazı şeylere zorlar/hatta dayatır.
Şuanda da böylesi bir gerçeklik yaşanıyor.
Bu bir fetih midir yoksa Türkiye’de kimi yazar ve yorumcuların söylediği gibi Türkiye’nin bölgesel hakimiyetinin genişlemesi midir?
Bilirsiniz; ben, “uçtuk/kaçtık, aldık/fethettik” gibi kavramlara pek sempati duymam.
Benim referansım “akıllı ve akılcı diplomasi, ülkesel olarak ne kazanır veya ne kaybederiz” kıstasıdır.
Çünkü karşı karşıya olduğumuz tablo “siyah-beyaz” netliğinde hiç değildir.
Unutulmamalı ki her yeni ve fiili durum, kendi risk ve tehlikelerini de beraberinde getirir.
Bazen devletler iki kötüden birini seçmek zorunda kalırlar. Ki Anadolu tarihinde benzer pratikler maalesef çok yaşanmıştır.
Gürcistan sınırından başlayarak; İran/Irak’tan devamla Suriye ile başlayıp Doğu Akdeniz’e kadar istikrarsızlaşan bir bölge ve aynı şekilde taze istikrarsız bir Suriye gerçeği var karşımızda. Ki 915 km. sınırımız olan bir ülke.
Ama tekrar ediyorum ki; tarihin/konjonktürün/coğrafyanın ve zamanın ruhunun dayatmasına karşı gelemeyebiliyorsun…
Tüm bunları nazar-ı dikkate alarak bakınca; başta Sayın Erdoğan olmak üzere Türk Devlet yöneticilerinin de, kamuoyu baskısından uzak/aklı selimle, ülkesel menfaatleri önceleyen bir diplomasi yürütmesinden gayet memnunum.
Sonuç:
Suriye’ye yakın gelecekte istikrar gelmeyecek.
Maalesef kargaşa/çatışma ve kan devam edecek.
Olmaz-olamaz dense de; otonom/özerk bölgeler oluşacak.
Son tahlilde Suriye denen devlet belki de butik bir devlete dönecek.
Tüm bunlar olurken de temel yaklaşım İsrail’in güvenliği olacak.
Türkiye ise bölgesel bazda daha önce yapılan görüşmeler/değerlendirmeler ve mutabakatlar çerçevesinde bu planın ana iki aktöründen birisi olacak.
Ki, bugünlerde Türkiye ve Suriye arasında başlayan askeri ve savunma ittifakı bu yaklaşımın en büyük nişanesidir.
Belli mi olur; önümüzdeki aylarda Golan Tepelerinin ötesine geçen İsrail, Dürzi bölgesini tamamıyla himayeme alıyorum diyebilir. Suriye Devletinin başkenti Şam İsrail devletinin güvenlik başkenti gibi bir işleve bürünebilir.
Nusayri bölgesi Lazkiye’den başlamak üzere; Halep/İdlib gibi bölgeleri de kapsayacak şekilde/M4 karayolunun kuzeyi, Fırat Nehrine kadar Türkiye’nin inisiyatif ve güvenlik bandına dahil olabilir.
İyimser miyim? Pek değilim.
Kötümser miyim? İyimser değilim.
Ama bir gerçek var:
Tarih, millet ve devletlere oyun oynamaya devam ediyor. Her hal ve ahval altında/nasıl bir dünya düzeni kurulursa kurulsun; Türkiye Cumhuriyeti Devleti orada yerini alacaktır.
Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah'a emanet olun sevgili okurlar.
Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.
Bulgurlu H.
Fırat Gülhan
Erdem T.
Faruk Ş.
Ahmet AY